92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak canlanmak
Telaffuz : canlanı'vermek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Gücü artmak, diri duruma gelmek
1. Biraz oyalandıktan sonra canlanan parmaklarını beyaz tuşlarda koşturarak çalmaya başladı.
1. Biraz oyalandıktan sonra canlanan parmaklarını beyaz tuşlarda koşturarak çalmaya başladı.
2. -de , -de , -de , -de , Depreşmek
1. Bir kere gözlerime baksanız anlardınız / Sizin için kalbimde canlanan emelleri
1. Bir kere gözlerime baksanız anlardınız / Sizin için kalbimde canlanan emelleri
3. -den , -den , -den , -den , Geçmişte yaşanan bir olay veya durum yeniden hatırlanmak
1. Necati'nin o gün bir kere bile aklından geçmeyen bir isim, uzaklaşmış hatıraları arasından canlandı.
1. Necati'nin o gün bir kere bile aklından geçmeyen bir isim, uzaklaşmış hatıraları arasından canlandı.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Etkinliği artmak, hareketlilik kazanmak
1. yakınlık duygusuyla söylenen bir seslenme sözü
1. Canlar! Açık olsun bahtınız.
1. Canlar! Açık olsun bahtınız.
canlı bomba, canlı canlı, canlı cenaze, canlı model, canlı müzik, canlı özdekçi, canlı resim, canlı yayın, ağırcanlı, dokuz canlı, etli canlı, iki canlı, it canlı, kanlı canlı, pek canlı, tez canlı, yedi canlı, arkadaş canlısı, dost canlısı, mal canlısı, para canlısı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Canı olan, diri, yaşayan
1. Bütün canlıların kendilerini yarı baygın, uykulu, hareketsiz bir tembelliğe bıraktıkları saatler başlamıştı.
1. Bütün canlıların kendilerini yarı baygın, uykulu, hareketsiz bir tembelliğe bıraktıkları saatler başlamıştı.
2. Hareketli, hayat dolu, dinamik
1. Yeni ufuklar arıyor, insanlarla daha geniş, canlı ilişkiler kurmak istiyordum.
1. Yeni ufuklar arıyor, insanlarla daha geniş, canlı ilişkiler kurmak istiyordum.
3. Güçlü, etkili
4. Dikkat çekici, göz alıcı, parlak (renk), ateş parçası
5. isim , isim , isim , isim , Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan
6. isim , isim , isim , isim , Canlı yayın
7. zarf , zarf , zarf , zarf , Hareketli, hayat dolu, dinamik bir biçimde
1. Umut iyidir. İnsanı canlı ve güçlü tutar.
1. Umut iyidir. İnsanı canlı ve güçlü tutar.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Üzerindeki patlayıcı maddeleri suikast yapmak amacıyla patlatarak kullanan kimse
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Diri diri, henüz ölmemiş bir biçimde
1. Ev bark sahipleri, sandalcıların olta ile tutup oracıkta eski bir leğen içinde canlı canlı sattıkları balıklara bakmadan geçemezlerdi.
1. Ev bark sahipleri, sandalcıların olta ile tutup oracıkta eski bir leğen içinde canlı canlı sattıkları balıklara bakmadan geçemezlerdi.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Heyecan içinde
1. Komutan canlı canlı cevap veriyordu.
1. Komutan canlı canlı cevap veriyordu.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Çok zayıf, bir deri bir kemik kalmış kimse
1. Ayşe Hanım canlı cenazeden farksız, handiyse son nefesini verecek.
1. Ayşe Hanım canlı cenazeden farksız, handiyse son nefesini verecek.
1. isim , isim , isim , isim , Heykeltıraşlıkta model olarak yararlanılan kadın veya erkek
1. isim , isim , isim , isim , Gazino, lokal vb. yerlerde yemek sırasında bir veya birkaç müzisyenin çalgı ve sesleri ile parçaları seslendirmesi
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Canlı özdekçilik yanlısı olan, hilozoist
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Evrenin temeli olarak düşünülen maddenin canlı olduğunu savunan öğreti, hilozoizm
1. isim , isim , sinema , sinema , televizyon , televizyon , isim , isim , sinema , sinema , televizyon , televizyon , Bir hareketi parçalarına ayırıp bunların elle yapılan resimlerinin alıcıyla tek tek çevrilmesine dayanan ve gösterimde sürekli bir hareketi ortaya koyan film tekniği
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Sisli havalarda şamandıranın yerini kampana çalarak belirten şamandıra
canlı yayın aracı
1. isim , isim , isim , isim , Olay, gösteri, toplantı, etkinlik vb.nin gerçekleştiği anda radyo ve televizyondan aktarılması
1. Otururuz televizyonun başına, bu canlı yayını izleriz.
1. Otururuz televizyonun başına, bu canlı yayını izleriz.
1. isim , isim , isim , isim , Olay, toplantı, etkinlik vb.nin radyo ve televizyonlara aktarılabilmesi amacıyla kullanılan, özel donanıma sahip taşıt, naklen yayın aracı
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Canlıcılık yanlısı olan
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Olup bitenin, ruhlar alanının gizli güçleri tarafından yönetildiğine inanan ilkel anlayış, animizm
2. Bağımsız bir ruhsal varlığın insanda ve doğa nesnelerinde yerleşik olduğuna inanan ilkel dinî görüş
3. Tek ve aynı ruhun fikrî ve organik hayatın ilkesi olduğunu ileri süren öğreti
4. Çocukta bir düşünce biçimi olarak bütün cisimlerin canlı olduğuna inanma
ağırcanlılık, iki canlılık
1. isim , isim , isim , isim , Canlı olma durumu
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Neşelilik, hareketlilik
1. Onun bu canlılığı beni rahatsız ediyor.
1. Onun bu canlılığı beni rahatsız ediyor.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Canını verircesine, özveriyle
1. Çopur Apti, maksat uğruna cansiparane çalışmaktadır.
1. Çopur Apti, maksat uğruna cansiparane çalışmaktadır.
Lisan : Farsça cānsipārāne
Telaffuz : cansipa:ra:ne
cansız hedef, kansız cansız
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Canını yitirmiş, ölmüş
1. Cansız bir kuş.
1. Cansız bir kuş.
2. Canlı olmayan (varlık), camit
3. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Güçsüz, mecalsiz bir biçimde
1. Nil'in deminden beri avucumun içinde cansız duran eli kımıldadı, parmaklarımı sıkıyor.
1. Nil'in deminden beri avucumun içinde cansız duran eli kımıldadı, parmaklarımı sıkıyor.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İlgi uyandırmayan, sönük
1. Cansız bir anlatış.
1. Cansız bir anlatış.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Durgun
1. Bu yıl buğday piyasası biraz cansız.
1. Bu yıl buğday piyasası biraz cansız.