92406 kayıt bulundu.
ölü yıkayıcı
1. isim , isim , isim , isim , Yıkama işini yapan kimse
1. Ölü yıkayıcısı.
1. Ölü yıkayıcısı.
2. sinema , sinema , sinema , sinema , Laboratuvarda filmlerin yıkama işini yöneten kimse
1. -i , -i , -i , -i , Çabucak yıkamak
1. Yahu erenler! Şu senin gömlek çok kirlenmiş. Şunu bir yıkayıversen.
1. Yahu erenler! Şu senin gömlek çok kirlenmiş. Şunu bir yıkayıversen.
Telaffuz : yıkayı'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Harabe
1. Hazine boş, millet yoksul, ülke bir yıkılar yığını idi.
1. Hazine boş, millet yoksul, ülke bir yıkılar yığını idi.
1. isim , isim , isim , isim , Yıkmacı
1. Eski evlerimiz yandı, yıkıldı. Biz onlar içinde yaşayamaz olduk, alıcı çıkınca yıkıcılara sattık.
1. Eski evlerimiz yandı, yıkıldı. Biz onlar içinde yaşayamaz olduk, alıcı çıkınca yıkıcılara sattık.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeyin zarar görmesine, bozulmasına, yok olmasına, ortadan kalkmasına yol açan, tahripkâr
1. O yıkıcı bozgunun sebeplerini öğrenmeye büyük önem verdi.
1. O yıkıcı bozgunun sebeplerini öğrenmeye büyük önem verdi.
yıkık dökük, yıkık yıprak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yıkılmış olan, harap, viran
1. Yıkık evlerin boş kalmış pencerelerinden arkadaki yıldızlar görülüyordu.
1. Yıkık evlerin boş kalmış pencerelerinden arkadaki yıldızlar görülüyordu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Harabeye benzeyen, harabeye dönmüş
1. Bu yıkık dökük binaların arasında böyle bir ağaç göreceğimi hiç ummazdım.
1. Bu yıkık dökük binaların arasında böyle bir ağaç göreceğimi hiç ummazdım.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yıpranmış
1. Akrabaları da kuşkusuz ona yıkık yıprak bir çocukluk yaşatmışlardır.
1. Akrabaları da kuşkusuz ona yıkık yıprak bir çocukluk yaşatmışlardır.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yıkılma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Bir anda çatlayabiliriz, yıkılabiliriz.
1. Bir anda çatlayabiliriz, yıkılabiliriz.
1. isim , isim , isim , isim , Yıkılma işi
1. Alman denizinden Türk denizine doğru bir yıkılış, büyük bir yıkılış vardı.
1. Alman denizinden Türk denizine doğru bir yıkılış, büyük bir yıkılış vardı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ansızın veya çabucak yıkılmak
1. Fazla konuşamadı, olduğu yere yıkılıverdi.
1. Fazla konuşamadı, olduğu yere yıkılıverdi.
Telaffuz : yıkılı'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Yıkılmak işi
1. Duvarın yıkılması epey zaman aldı.
1. Duvarın yıkılması epey zaman aldı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yıkma işi yapılmak veya yıkma işine konu olmak
2. Herhangi bir sebeple çökmek, göçmek
1. Daha birçok yalılar da metruk, bakımsız bir hâlde çöküyor, yıkılıyor, yerinde yeller esiyor.
1. Daha birçok yalılar da metruk, bakımsız bir hâlde çöküyor, yıkılıyor, yerinde yeller esiyor.
3. Devrilmek, yığılmak
1. ... yüzükoyun yıkılıp kalmış bir kadın, kaçışan hizmetçiler...
1. ... yüzükoyun yıkılıp kalmış bir kadın, kaçışan hizmetçiler...
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İstenmeyen biri çekilip gitmek, defolmak
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yok olmak, mahvolmak
1. Zira cehalet, bakımsızlık, menfaat yüzünden her gün millî varlığımızın bir parçası koparılmakta ve yıkılmaktadır.
1. Zira cehalet, bakımsızlık, menfaat yüzünden her gün millî varlığımızın bir parçası koparılmakta ve yıkılmaktadır.
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yenilmek
7. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Yüklenmek
1. Bütün işler onun üstüne yıkılmıştı.
1. Bütün işler onun üstüne yıkılmıştı.
1. isim , isim , isim , isim , Yıkma işi
2. Yok olmaya sebep olabilecek şey, büyük zarar, felaket
1. Evin içinde günlük kokusu, papaz uluması bizim için yıkımdır.
1. Evin içinde günlük kokusu, papaz uluması bizim için yıkımdır.
3. tıp , tıp , tıp , tıp , Vücuda verilen çeşitli ilaçların yol açtığı zarar
4. biyoloji , biyoloji , biyoloji , biyoloji , Yadımlama
5. biyoloji , biyoloji , biyoloji , biyoloji , İlaç veya metabolizma sonucu ortaya çıkan atık ürünün molekül düzeyinde beden sıvıları ile atılabilir duruma gelmesi
1. isim , isim , isim , isim , Yapıları yıkma işini yapan kimse
1. Kondulardan birinin duvarını tekmeyle yıkan bir yıkımcı, topal bir kadından ilk darbeyi yedi.
1. Kondulardan birinin duvarını tekmeyle yıkan bir yıkımcı, topal bir kadından ilk darbeyi yedi.
1. isim , isim , isim , isim , Yıkılma, yıkım, mahvolma
2. Yıkılan bir şeyin parçaları, kalıntıları, enkaz
1. Ateşoğlu'nun evinin biraz ötesinde bir ev yıkıntısı keşfettim.
1. Ateşoğlu'nun evinin biraz ötesinde bir ev yıkıntısı keşfettim.
3. Virane
1. Yıkıntıların ortasında blok hâlinde yükselen yeni apartmanlara uzun uzun baktı.
1. Yıkıntıların ortasında blok hâlinde yükselen yeni apartmanlara uzun uzun baktı.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ruhsal bakımdan yıkılma, yıkım, mahvolma
1. İkisi de Samim'deki yıkıntının nedenini gayet iyi biliyorlardı.
1. İkisi de Samim'deki yıkıntının nedenini gayet iyi biliyorlardı.