92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya ansızın sıkışmak
1. Tabancasına davranmaya vakit kalmadan sıkışıverdi kalabalığın ortasına.
1. Tabancasına davranmaya vakit kalmadan sıkışıverdi kalabalığın ortasına.
Telaffuz : sıkışı'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Sıkışmak durumu
1. İçinde garip bir sıkışma, ezilip büzülme duyuyordu.
1. İçinde garip bir sıkışma, ezilip büzülme duyuyordu.
sıkış tıkış
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kalabalıktan dolayı birbirine çok yaklaşmak
1. Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar.
1. Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar.
2. İki şey arasında kalmak
1. Parmağı kapıya sıkışmış.
1. Parmağı kapıya sıkışmış.
3. Yerinden oynamamak
1. Vida sıkışmış.
1. Vida sıkışmış.
4. Dar bir yere zorla sığmak veya sığdırılmak
1. Karşıda apartmanın köşesine sıkışmış baraka kahveden bir adam, bir kürek ateş çıkardı.
1. Karşıda apartmanın köşesine sıkışmış baraka kahveden bir adam, bir kürek ateş çıkardı.
5. Zor bir durumda kalmak
1. Osmanlı İmparatorluğu sıkışınca üç milyon asker çıkarabiliyordu.
1. Osmanlı İmparatorluğu sıkışınca üç milyon asker çıkarabiliyordu.
6. Sıkıntı ve darlık vermek, çarpıntı duymak
1. Göğsü sıkışmış.
1. Göğsü sıkışmış.
7. Tuvalet ihtiyacı gelmek
1. -i , -i , -i , -i , Sıkıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Sıkıştırma becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sıkıştırma işi yapılmak
1. Kapının kenarında, üst üste dizili zillerin arasına sıkıştırılmış bir kartvizit dikkatini çekti.
1. Kapının kenarında, üst üste dizili zillerin arasına sıkıştırılmış bir kartvizit dikkatini çekti.
1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak
1. Bilet kutusunu koltuğunun altına sıkıştırmış, elleri ceplerinde bir otobüs biletçisi geçti.
1. Bilet kutusunu koltuğunun altına sıkıştırmış, elleri ceplerinde bir otobüs biletçisi geçti.
2. Bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak
3. Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek
1. İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamaya başlar.
1. İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamaya başlar.
4. Bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak
1. Parmağını pencereye sıkıştırmak.
1. Parmağını pencereye sıkıştırmak.
5. Ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak
1. Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar.
1. Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar.
6. Kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak
1. Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar. Jandarmalarla vuruşmuş.
1. Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar. Jandarmalarla vuruşmuş.
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zorlamak
1. Kocakarı odadan çıktıkça ben Nuri'yi sıkıştırıyorum.
1. Kocakarı odadan çıktıkça ben Nuri'yi sıkıştırıyorum.
8. argo , argo , argo , argo , Sarkıntılık etmek
1. -i , -i , -i , -i , Çabucak sıkmak
1. Cemal'in bozulur gibi olduğunu görünce, elini omuzuna koyup sıkıverdi pederane.
1. Cemal'in bozulur gibi olduğunu görünce, elini omuzuna koyup sıkıverdi pederane.
Telaffuz : sıkı'vermek
1. hareketlerini sınırlamak veya önlemler almak
1. Seniha etrafını bu kadar sıkıya alan bu adamlardan hiç sıkılmıyor mu?
1. Seniha etrafını bu kadar sıkıya alan bu adamlardan hiç sıkılmıyor mu?
2. disiplin altına almak
1. Başkan son zamanlarda işleri sıkıya aldı.
1. Başkan son zamanlarda işleri sıkıya aldı.
1. güç bir durumla karşılaşmak
1. Sıkıya geldi mi borç etmekten çekinmez, sonra bu borçları ödemek için evinin eşyasını satar.
1. Sıkıya geldi mi borç etmekten çekinmez, sonra bu borçları ödemek için evinin eşyasını satar.
1. isim , isim , isim , isim , Olağanüstü zamanlarda ve durumlarda ülkede güvenliğin sağlanması için ordunun yardımıyla gerçekleştirilen yönetim, örfi idare
Telaffuz : sıkı'yönetim
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Madenî para
2. Madenî paralara vurulan damga
Lisan : Arapça sikke
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Hayvanları bağlamak için yere çakılan demir veya ağaç kazık
1. isim , isim , isim , isim , Mevlevi dervişlerinin giydikleri yüksek ve tepesi düz keçe külah
1. Onun peşi sıra, hepsi de babamın eski müridi olan altı derviş göründü; sikkeler, tennureler, destegüller kuşanmış olarak.
1. Onun peşi sıra, hepsi de babamın eski müridi olan altı derviş göründü; sikkeler, tennureler, destegüller kuşanmış olarak.
1. -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , Hayvanları sikkeye bağlamak
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Damgalatmak, mühürletmek
sıkkın bıkkın, canı sıkkın
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok sıkılmış
2. Sıkıntılı, bungun