Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
sıkıntı basmak
Anlamı:

1. çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak


sıkıntı çekmek
Anlamı:

1. zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak

Örnek:

1. İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik.

1. İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik.


sıkıntı vermek
Anlamı:

1. tedirgin etmek, bunaltmak


sıkıntıda olmak
Anlamı:

1. geçim darlığı çekmek


sıkıntılı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sıkıntısı olan

2. Sıkıntı veren, çileli, kasvetli, meşakkatli, mukassi

Örnek:

1. Sıkıntılı, heyecanlı günler yaşıyoruz fakat endişeli değiliz, korkmuyoruz.

1. Sıkıntılı, heyecanlı günler yaşıyoruz fakat endişeli değiliz, korkmuyoruz.


sıkıntılılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sıkıntılı olma durumu, kasvetlilik


sıkıntısı olmak
Anlamı:

1. tedirgin, rahatsız eden bir durumda bulunmak

Örnek:

1. Bir derdi, bir sıkıntısı olup da öyle susup durduğu akşamlar bile yanında bulunmaktan hoşlanıyoruz.

1. Bir derdi, bir sıkıntısı olup da öyle susup durduğu akşamlar bile yanında bulunmaktan hoşlanıyoruz.

2. işemesi gerekmek, sıkışmak


sıkıntısız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sıkıntısı olmayan

2. Sıkıntı vermeyen, meşakkatsiz


sıkıntısızlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sıkıntısız olma durumu


sıkıntıya düşmek
Anlamı:

1. darlık, yokluk içinde olmak


sıkıntıya gelememek
Anlamı:

1. güç işlere dayanamamak


sıkıp suyunu çıkarmak
Anlamı:

1. sömürmek


şıkır şıkır
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Parlak, pırıl pırıl

Örnek:

1. Her taraf şıkır şıkır ayna içindeydi.

1. Her taraf şıkır şıkır ayna içindeydi.


şıkır şıkır oynamak
Anlamı:

1. canlı bir biçimde oynamak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , çok sevinmek


şıkırdama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıkırdamak işi


şıkırdamak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Birbirine çarpan metal nesneler şıkırtı sesi çıkarmak

Örnek:

1. Demir gagalı geveze leylekler gibi durmadan şıkırdayan makamları dinliyordum.

1. Demir gagalı geveze leylekler gibi durmadan şıkırdayan makamları dinliyordum.

2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Aydınlanmak, parlamak


şıkırdatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıkırdatmak işi


şıkırdatmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Şıkırtılı ses çıkartmak

Örnek:

1. Boncuklu kapıyı şıkırdatarak eczaneye girdi.

1. Boncuklu kapıyı şıkırdatarak eczaneye girdi.


şıkırtı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şıkırdama sonucu çıkan sesin adı

Örnek:

1. Birden denizin oradan, öteden su şıkırtısına benzer bir ses çalınıyor kulağına.

1. Birden denizin oradan, öteden su şıkırtısına benzer bir ses çalınıyor kulağına.


şıkırtılı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şıkırtısı olan


sıkış tıkış
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok sıkışık, kalabalık

Örnek:

1. Sinirleri sıkış tıkış bir dolmuşun içinde oturup kalamayacak kadar gerilmişti.

1. Sinirleri sıkış tıkış bir dolmuşun içinde oturup kalamayacak kadar gerilmişti.


sıkışabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sıkışabilmek işi


sıkışabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sıkışma ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Sıkışma özelliği bulunmak


sıkışık
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sıkışmış bir durumda olan

Örnek:

1. Size bu kadar ücreti niye ödemekteyiz, böyle sıkışık anlarımızda?

1. Size bu kadar ücreti niye ödemekteyiz, böyle sıkışık anlarımızda?


sıkışıklık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sıkışık olma durumu