Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
küncü
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Susam tanesi


Lisan : Farsça kuncud

kunda
Anlamı:

1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Bir tür büyük ve zehirli örümcek


kundak

İlgili Kelimeler:

çatal kundak

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yangın çıkarmak için bir yere konulan tutuşmuş yağlı bez parçası vb.

Örnek:

1. Ben şamdanımla evveli kapının önüne yığılan şeyleri, sonra cibinliği, perdeleri, bütün duvarları çeviren kundakları tutuşturacağım.

1. Ben şamdanımla evveli kapının önüne yığılan şeyleri, sonra cibinliği, perdeleri, bütün duvarları çeviren kundakları tutuşturacağım.

2. Tüfek gibi bazı ateşli silahlarda bunları çeşitli yönlere çevirmeye yarayan, namlunun altında bulunan ağaç veya metal bölüm

Örnek:

1. Amcası Mustafa geldi eve, ona bir kundağı sedefli tüfek getirdi.

1. Amcası Mustafa geldi eve, ona bir kundağı sedefli tüfek getirdi.

3. Arabalarda dingil yatağı

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ara bozma, fitne, fesat


Lisan : Rumca

kundak
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez

Örnek:

1. Kendisine uzattıkları ince ve beyaz bir kundağa sarılmış kızına baktı.

1. Kendisine uzattıkları ince ve beyaz bir kundağa sarılmış kızına baktı.

2. Bu bezle sarılmış bebek

Örnek:

1. Dikmen Yıldızı kundağı kucaklayarak ağır, sarsıntılı adımlarla savcının arkasından yürüdü.

1. Dikmen Yıldızı kundağı kucaklayarak ağır, sarsıntılı adımlarla savcının arkasından yürüdü.

3. Saçları yemeninin içine alıp bağlama

Örnek:

1. Baş kundağı.

1. Baş kundağı.

4. Korunmak için sıkı sıkıya sarılmış şey

Örnek:

1. Dutların tomurcukları büyümüş, yaprakları burunlarını kundaklarından çıkarmışlardı. - S. F. Abasıyanık

1. Dutların tomurcukları büyümüş, yaprakları burunlarını kundaklarından çıkarmışlardı. - S. F. Abasıyanık


kundak sokmak (veya koymak)
Anlamı:

1. yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ara bozacak bir söz söylemek veya böyle bir davranışta bulunmak


kundakçı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yangın çıkarmak için kundak koyan kimse

Örnek:

1. Fakat ne çare ki Rum kundakçıları tarafından baştan başa yakılıp yıkılmış.

1. Fakat ne çare ki Rum kundakçıları tarafından baştan başa yakılıp yıkılmış.

2. Tüfek kundakları yapan kimse

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ara bozucu


kundakçılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundakçının yaptığı iş

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ara bozuculuk


kundaklama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundaklamak işi


kundaklamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bebeği kundağa sarmak

Örnek:

1. Dikmen Yıldızı yapma bebeğini büyük bir dikkat ve özenle tekrar kundakladı.

1. Dikmen Yıldızı yapma bebeğini büyük bir dikkat ve özenle tekrar kundakladı.

2. Bir yeri kundakla yakmak

3. Saçları yemeninin içine toplayarak bağlamak

4. Tüfek namlusunu kundağa bağlamak

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ara bozmak, aldatmak

Örnek:

1. Onu yalnız politika kurtları kundaklamıştır.

1. Onu yalnız politika kurtları kundaklamıştır.


kundaklanış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundaklanma işi


kundaklanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundaklanmak işi


kundaklanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kundaklama işi yapılmak veya kundaklama işine konu olmak


kundaklatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundaklatmak işi


kundaklatmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Kundaklama işini yaptırmak


kundaklayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kundaklama işi


kundaklı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kundağı olan, kundağa sarılmış olan

Örnek:

1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.

1. Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.


kundaksız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kundağı olmayan


künde

İlgili Kelimeler:

bel kündesi, oturak kündesi

Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Düzen, tuzak, oyun, hile

3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek


Lisan : Farsça kunde

kündeden atmak
Anlamı:

1. güreşçi, rakibini belinden kavrayıp kendi üzerinden aşırarak arka üzeri atmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , aldatarak tuzağa düşürmek


kündekâri
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kakmacılık


Telaffuz : kündekâ:ri:

kündeleme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Künde oyununu yapma


kündelemek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , spor , spor , -i , -i , spor , spor , Künde oyununu yapmak


kündeye almak (veya getirmek)
Anlamı:

1. güreşçi, rakibini altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek kilitlemek

Örnek:

1. Kolunu tutup kündeye getiriyor, bir taraftan da bacağının birini ikiye büküyorum.

1. Kolunu tutup kündeye getiriyor, bir taraftan da bacağının birini ikiye büküyorum.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , oyuna getirmek, tuzağa düşürmek

Örnek:

1. Plan kurar, tertip yaparlar; kendilerini kurtarmaya, yeni müdürü de kündeye getirmeye çalışırlar.

1. Plan kurar, tertip yaparlar; kendilerini kurtarmaya, yeni müdürü de kündeye getirmeye çalışırlar.


kündeye gelmek
Anlamı:

1. aldanmak, tuzağa düşmek

Örnek:

1. Barut yoktu. Kalenin dar kapısından çıkmak imkânı yoktu. Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki...

1. Barut yoktu. Kalenin dar kapısından çıkmak imkânı yoktu. Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki...


kündeye getirilmek
Anlamı:

1. aldatılmak, tuzağa düşürülmek

Örnek:

1. Akıllı bir evlat olan Ali Harun Bey, annesinin böyle bir kündeye getirilmesini hazmedemez.

1. Akıllı bir evlat olan Ali Harun Bey, annesinin böyle bir kündeye getirilmesini hazmedemez.