92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kıvırcık duruma gelmek
1. Sanki sıcak bir iklimde bir parça kavrulmuş gibi biraz kıvırcıklaşmış sakalıyla ... ancak kırk beş yaşlarında olmalıydı.
1. Sanki sıcak bir iklimde bir parça kavrulmuş gibi biraz kıvırcıklaşmış sakalıyla ... ancak kırk beş yaşlarında olmalıydı.
1. -i , -i , -i , -i , Kıvırcıklaşma işini yaptırmak
1. Annem de yakarak, kıvırcıklaştırarak kızları çirkinleştirmeyi becerirdi.
1. Annem de yakarak, kıvırcıklaştırarak kızları çirkinleştirmeyi becerirdi.
1. -i , -i , -i , -i , Herhangi bir şeyi bükmek
1. Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi.
1. Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi.
2. Kenarından katlamak
3. Bir giysinin veya kumaşın kenarını bükerek tersinden dikmek
4. Kalçalarını iki yana sallayarak oynamak veya yürümek
5. Uydurup söylemek
1. Gene yalanları kıvırdı.
1. Gene yalanları kıvırdı.
6. -e , -e , -e , -e , Saptırmak, çevirmek
1. Arabayı birdenbire sağa kıvırdı.
1. Arabayı birdenbire sağa kıvırdı.
7. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapmak istememek, yan çizmek
8. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Başarmak, başa çıkmak, becermek, hakkından gelmek
1. Hâlbuki Nahit onu odasına çekip de baş başa prova yaptığı zamanlarda pekâlâ kıvıracağa benziyordu.
1. Hâlbuki Nahit onu odasına çekip de baş başa prova yaptığı zamanlarda pekâlâ kıvıracağa benziyordu.
9. argo , argo , argo , argo , Dolandırmak
1. Peki bu kız, zarar ziyan hesabının federasyona üç misli gösterilip Zühtü'nün düğün parasını kıvırdığını bilmez mi?
1. Peki bu kız, zarar ziyan hesabının federasyona üç misli gösterilip Zühtü'nün düğün parasını kıvırdığını bilmez mi?
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Derli toplu ve işi kolay
1. Kıvracık bir ev.
1. Kıvracık bir ev.
2. Ayağına çabuk, hamarat
1. Helal süt emmiş, kıvracık, eli yüzü düzgün, terbiyeli, edepli kızcağız.
1. Helal süt emmiş, kıvracık, eli yüzü düzgün, terbiyeli, edepli kızcağız.
kıvrak kıvrak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Canlı, hareketli, atik
1. Lastik ayakkabılarının üstünde kıvrak ve çevikti.
1. Lastik ayakkabılarının üstünde kıvrak ve çevikti.
2. Akıcı, işlek
1. Kıvrak bir zekâsı var. Kıvrak bir anlatım.
1. Kıvrak bir zekâsı var. Kıvrak bir anlatım.
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Aceleci
4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Güzel, şık, yakışıklı
5. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , İnce tülbent veya ipekli başörtüsü
6. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Yerli dokuması kara bezden yapılmış köylü kadın yeldirmesi
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kıvrak olarak, kıvrakça
1. Birkaç kere kıvrak kıvrak gülerek konuştu.
1. Birkaç kere kıvrak kıvrak gülerek konuştu.
1. isim , isim , isim , isim , Kıvrak olma durumu
2. Kıvrakça davranış
1. Kıvraklığını, gururunu ... inceliğini ve sevimliliğini hatırlıyordu.
1. Kıvraklığını, gururunu ... inceliğini ve sevimliliğini hatırlıyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Buruşup toplanmak, kıvırcık duruma gelmek
1. İplik kıvradı.
1. İplik kıvradı.
2. Hızlı yürümek
3. Harekete geçmek
1. -i , -i , -i , -i , Kıvranmasına neden olmak
1. Havaların çok sıcak gitmesinden mi yoksa bu sıcaklarda abur cubur yediğim için mi, bilemem, dört gün önce birdenbire kıvrandırıcı bir ağrıyla yatağa düştüm.
1. Havaların çok sıcak gitmesinden mi yoksa bu sıcaklarda abur cubur yediğim için mi, bilemem, dört gün önce birdenbire kıvrandırıcı bir ağrıyla yatağa düştüm.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok üzmek, acı çektirmek
1. Beni kıvrandırmak hoşuna mı gidiyor?
1. Beni kıvrandırmak hoşuna mı gidiyor?
1. isim , isim , isim , isim , Kıvranma işi
1. İşte o zaman sular işkenceye uğramış gibi kıvranışlar, çığlıklar ve çıldırışlarla yaman bir kaçışa koyuldular.
1. İşte o zaman sular işkenceye uğramış gibi kıvranışlar, çığlıklar ve çıldırışlarla yaman bir kaçışa koyuldular.
1. isim , isim , isim , isim , Kıvranmak işi
1. Bütün zehirlenen köpeklerde görülen ihtilaçlarla kıvranmaya, çırpınmaya başlamıştı.
1. Bütün zehirlenen köpeklerde görülen ihtilaçlarla kıvranmaya, çırpınmaya başlamıştı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağrı, sancı gibi bedensel veya korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle vücut eğilip bükülmek
1. Hasta, yorganın altında biraz kıvranarak devam etti.
1. Hasta, yorganın altında biraz kıvranarak devam etti.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Acı çekmek, üzülmek
1. Yıllardan beri düşmanların eline düşmüş olan bu kıymetli vatanın sönmez matemlerini tutar, elemler içinde kıvranmaktan acı bir haz duyarım.
1. Yıllardan beri düşmanların eline düşmüş olan bu kıymetli vatanın sönmez matemlerini tutar, elemler içinde kıvranmaktan acı bir haz duyarım.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeye çok gereksinim duymak
1. Su, su diye kıvrandı.
1. Su, su diye kıvrandı.
1. isim , isim , isim , isim , Kararsızlık, sıkıntı
1. ... ne yapacağını bilememenin kıvrantısı içinde...
1. ... ne yapacağını bilememenin kıvrantısı içinde...
1. -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , İpi katladıktan sonra iyice bükmek veya tel gibi şeyleri burmak