kıvırmak

fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Herhangi bir şeyi bükmek

Örnek:

1. Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi.

1. Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi.

2. Kenarından katlamak

3. Bir giysinin veya kumaşın kenarını bükerek tersinden dikmek

4. Kalçalarını iki yana sallayarak oynamak veya yürümek

5. Uydurup söylemek

Örnek:

1. Gene yalanları kıvırdı.

1. Gene yalanları kıvırdı.

6. -e , -e , -e , -e , Saptırmak, çevirmek

Örnek:

1. Arabayı birdenbire sağa kıvırdı.

1. Arabayı birdenbire sağa kıvırdı.

7. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapmak istememek, yan çizmek

8. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Başarmak, başa çıkmak, becermek, hakkından gelmek

Örnek:

1. Hâlbuki Nahit onu odasına çekip de baş başa prova yaptığı zamanlarda pekâlâ kıvıracağa benziyordu.

1. Hâlbuki Nahit onu odasına çekip de baş başa prova yaptığı zamanlarda pekâlâ kıvıracağa benziyordu.

9. argo , argo , argo , argo , Dolandırmak

Örnek:

1. Peki bu kız, zarar ziyan hesabının federasyona üç misli gösterilip Zühtü'nün düğün parasını kıvırdığını bilmez mi?

1. Peki bu kız, zarar ziyan hesabının federasyona üç misli gösterilip Zühtü'nün düğün parasını kıvırdığını bilmez mi?