92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İhtiyacı karşılayamamak, kıt duruma gelmek
1. O zaman memlekette benzin çok kıtlaşmıştı, otomobilleri gazla çalıştırabiliyorduk.
1. O zaman memlekette benzin çok kıtlaşmıştı, otomobilleri gazla çalıştırabiliyorduk.
kitle haberleşmesi, kitle iletişimi, kitle turizmi, hedef kitle
1. isim , isim , isim , isim , Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu, kütle
1. Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.
1. Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.
2. Belirli işleviyle özellik gösteren büyük insan kalabalığı, kütle
3. tıp , tıp , tıp , tıp , Kist
Lisan : Arapça kutle
1. isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , Kitle iletişimi
1. isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , Dağınık insan topluluklarının örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara aynı anda maruz kalması, birtakım kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması, kitle haberleşmesi
1. isim , isim , isim , isim , Eğlenmek, gezmek amacıyla gruplar hâlinde yapılan gezi, mas turizm
adam kıtlığında
1. isim , isim , isim , isim , Kıt olma durumu, ihtiyaca yetmeyecek kadar azlık, az ve zor bulunma
1. Toprak darlığı, ham madde kıtlığı ve nüfus artışı...
1. Toprak darlığı, ham madde kıtlığı ve nüfus artışı...
2. Kuraklık, savaş vb. nedenlerle ürünün yetişmemesi ve bundan doğan açlık
1. Memleketi kavuran kıtlık buranın semtine uğramamıştır.
1. Memleketi kavuran kıtlık buranın semtine uğramamıştır.
3. Yiyecek maddelerinde görülen darlık
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Duygu, söz vb.nde azlık
1. Espri, kıtlıkta bolluk arz eden bir cevherdir.
1. Espri, kıtlıkta bolluk arz eden bir cevherdir.
1. isim , isim , isim , isim , Sıvılarda koyuluk, yoğunluk
1. Bal kıvamında.
1. Bal kıvamında.
2. Sıvıların koyuluk derecesi
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeyin en uygun zaman veya durumu
1. Değirmende, daha sabahtan gönderilip hazırlanan yağlı bir oğlak çevirmesini tam kıvamında buldular.
1. Değirmende, daha sabahtan gönderilip hazırlanan yağlı bir oğlak çevirmesini tam kıvamında buldular.
4. spor , spor , spor , spor , Spor çalışmalarında başarılı olunabilmesi için fizik ve moral yönünden istenilen iyi durum
Lisan : Arapça ḳivām
Telaffuz : kıva:mı
1. kıvamını bulmak
1. Kâhya, vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi, demişti.
1. Kâhya, vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi, demişti.
2. Dışarıda şimşekler çakıp gök gürülderken koyunlar kızarmaya başlamış, kazanlar dolusu hoşaf çoktan kıvama gelmişti.
2. Dışarıda şimşekler çakıp gök gürülderken koyunlar kızarmaya başlamış, kazanlar dolusu hoşaf çoktan kıvama gelmişti.
1. gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, en uygun anında olmak
1. Yumurtayla zeytinyağı kıvamını bulunca bir kaşıkla onu soğumuş levreğin üstüne gezdireceksin.
1. Yumurtayla zeytinyağı kıvamını bulunca bir kaşıkla onu soğumuş levreğin üstüne gezdireceksin.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sıvılar kıvamına gelmek, koyulaşmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Olgunlaşmak, uygun duruma gelmek
1. isim , isim , isim , isim , Sıvı bir maddeyi kıvamına getirmeyi sağlayan alet
1. -i , -i , kimya , kimya , -i , -i , kimya , kimya , Bir maddeyi sıvıdan ayırarak kıvamlı duruma getirmek
1. isim , isim , isim , isim , Övünme
2. Sevinç
1. Yeni dostluklar kurmuş olmanın kıvancı içinde ev sahiplerimizden ayrıldık.
1. Yeni dostluklar kurmuş olmanın kıvancı içinde ev sahiplerimizden ayrıldık.
1. övünmek
2. sevinmek, mutlu olmak
1. Daha sonra olacakları harfiyen bilmeme rağmen, ben bile kıvanç duyardım o an orada bulunmaktan.
1. Daha sonra olacakları harfiyen bilmeme rağmen, ben bile kıvanç duyardım o an orada bulunmaktan.