1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağrı, sancı gibi bedensel veya korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle vücut eğilip bükülmek
1. Hasta, yorganın altında biraz kıvranarak devam etti.
1. Hasta, yorganın altında biraz kıvranarak devam etti.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Acı çekmek, üzülmek
1. Yıllardan beri düşmanların eline düşmüş olan bu kıymetli vatanın sönmez matemlerini tutar, elemler içinde kıvranmaktan acı bir haz duyarım.
1. Yıllardan beri düşmanların eline düşmüş olan bu kıymetli vatanın sönmez matemlerini tutar, elemler içinde kıvranmaktan acı bir haz duyarım.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeye çok gereksinim duymak
1. Su, su diye kıvrandı.
1. Su, su diye kıvrandı.