92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Aristotelesçi
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Aristotelesçilik
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Gezinme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Gezinmeye gücü yetmek
1. isim , isim , isim , isim , Gezinmek işi, seyran
1. Nuri'nin ustalıkla sardığı çift kâğıtlıdan içiyor, hayaller dünyasında gezinmeye başlıyordu.
1. Nuri'nin ustalıkla sardığı çift kâğıtlıdan içiyor, hayaller dünyasında gezinmeye başlıyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek, dolaşmak, seyran etmek
1. Başı bir düşünceyle ağırlaşmış gibi öne düşük, elleri cebinde, geziniyordu.
1. Başı bir düşünceyle ağırlaşmış gibi öne düşük, elleri cebinde, geziniyordu.
2. Belirli bir çevre içinde gezip durmak
1. Bir akşam rıhtım boyunda geziniyordum.
1. Bir akşam rıhtım boyunda geziniyordum.
3. müzik , müzik , müzik , müzik , Özellikle doğaçtan yapılan müzikte, ezgiyi belli bir makam anlayışı içinde değişik perdeler üzerinde çalmak, dolaşmak
gezinti yeri
1. isim , isim , isim , isim , Uzak olmayan bir yere yapılan gezi, tenezzüh
1. O civarın bütün ahalisi oralara yayılarak akşamları gezinti yapmaktadırlar.
1. O civarın bütün ahalisi oralara yayılarak akşamları gezinti yapmaktadırlar.
2. Kale duvarlarının iç tarafında kuleleri birbirine bağlayan dar yol
3. müzik , müzik , müzik , müzik , Bir çalgıyla belli bir parça çalmaksızın ezgiler çıkarma işi
4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Evlerde oda kapılarının açıldığı aralık, koridor
5. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Sofa, balkon
1. isim , isim , isim , isim , Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge, promönat
1. eğlenmek amacıyla çokça gezmek
1. Seher hep Bayram'ın sinirine dokunanlarla gezip tozdu.
1. Seher hep Bayram'ın sinirine dokunanlarla gezip tozdu.
1. -i , -i , -i , -i , Bir yeri ölçmek
2. Bir hedefi vurmak için silaha gerekli doğrultuyu vermek, nişan almak
3. Okun gezini kirişe yerleştirmek
1. Sadağından çektiği oku yayına yerleştirip gezledi, atın nal sesi ve kişnemeleri arasında bir ok vınlayışı duyuldu.
1. Sadağından çektiği oku yayına yerleştirip gezledi, atın nal sesi ve kişnemeleri arasında bir ok vınlayışı duyuldu.
yerdegezen, uyurgezer, yüzergezer
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek
1. Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu.
1. Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu.
2. Bir yerde dolaşmak, yürümek
1. Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi.
1. Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi.
3. Gitmek, başvurmak
4. Bulunmak
1. Şapkam burada ne geziyor?
1. Şapkam burada ne geziyor?
5. -i , -i , -i , -i , Bir yeri görüp incelemek
6. Hasta ayağa kalkmak
1. Oğlum iyileşti, yavaş yavaş geziyor.
1. Oğlum iyileşti, yavaş yavaş geziyor.
7. Herhangi bir biçimde gezinmek
1. Bu giysiyle gezemem.
1. Bu giysiyle gezemem.
8. -i , -i , -i , -i , Bir yerde gezi yapmak
1. Geçen yaz Batı Anadolu'yu gezdik.
1. Geçen yaz Batı Anadolu'yu gezdik.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gezgin
1. Doğrusu tarihçiler, özellikle de İstanbul'a gelen gezmenler, Uludağ'ın İstanbul'dan kolayca görüldüğüne inanmışlardır.
1. Doğrusu tarihçiler, özellikle de İstanbul'a gelen gezmenler, Uludağ'ın İstanbul'dan kolayca görüldüğüne inanmışlardır.
1. edat , edat , edat , edat , -e benzer
1. Bu göz alabildiğine düzlük, sinsi bir bataklık gibidir.
1. Bu göz alabildiğine düzlük, sinsi bir bataklık gibidir.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , O anda, tam o sırada, hemen arkasından
1. Haberi aldığı gibi yola çıktı.
1. Haberi aldığı gibi yola çıktı.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , İmişçesine, benzer biçimde
1. Bu sade dekor, ölümün manzarasını ulvi bir tablo gibi güzelleştirmiştir.
1. Bu sade dekor, ölümün manzarasını ulvi bir tablo gibi güzelleştirmiştir.
4. zarf , zarf , zarf , zarf , -e yakışır biçimde
1. İnsan gibi davrandı.
1. İnsan gibi davrandı.
1. ... sanısı vermek, ... sanısı yaratmak
1. Murat'a boş, kimsesiz ahşap bina, temelinden sallanıyor gibi geldi.
1. Murat'a boş, kimsesiz ahşap bina, temelinden sallanıyor gibi geldi.
1. bir duruma, bir duyguya yaklaşmak
1. Sorum üzerine biraz çekinir gibi oluyor.
1. Sorum üzerine biraz çekinir gibi oluyor.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Benzerinden
1. Vururum, keserim gibilerden atıp tutmaya başladı.
1. Vururum, keserim gibilerden atıp tutmaya başladı.
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Benzeri
1. Senin gibisini pilotluğa almayanların aklına şaşayım.
1. Senin gibisini pilotluğa almayanların aklına şaşayım.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Benzerinden
1. Ahmet gibisinden ne beklenir!
1. Ahmet gibisinden ne beklenir!
1. imiş gibi gelmek, sanmak
1. Öyle gibime geliyor ki bu işin içinden kolay çıkamayacağız.
1. Öyle gibime geliyor ki bu işin içinden kolay çıkamayacağız.