92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Maydanozgillerden, ince yapraklı, bazı yemeklere konulan güzel kokulu bir bitki (Anethum)
Telaffuz : dere'otu
1. `bir yöntemden başka bir yönteme geçiş tehlikeli bir durum veya zamanda yapılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz
1. gerektiğinden çok önce veya henüz ortada hiçbir şey yokken hazırlanmaya kalkışmak
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , tarih , tarih , isim , isim , eskimiş , eskimiş , tarih , tarih , Tekke
1. Çile çeken derviş, dergâhta kendisine gösterilen vazife dışında her istediğini okumakta ve bazı meşguliyetlerde bulunmakta serbestti.
1. Çile çeken derviş, dergâhta kendisine gösterilen vazife dışında her istediğini okumakta ve bazı meşguliyetlerde bulunmakta serbestti.
2. Huzur, kat
1. Biçare Yunus'un çoktur günahı / Hakk'ın dergâhına yüz tutmuşum ben
1. Biçare Yunus'un çoktur günahı / Hakk'ın dergâhına yüz tutmuşum ben
Lisan : Farsça dergāh
Telaffuz : dergâ:hı
hakemli dergi
1. isim , isim , isim , isim , Siyaset, edebiyat, teknik, ekonomi vb. konuları inceleyen ve belirli aralıklarla çıkan süreli yayın, bülten, mecmua
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Çabucak
1. Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir.
1. Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir.
Lisan : Farsça der + Arapça ḥāl
Telaffuz : de'rhâl, l ince okunur
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Hatırlama
Lisan : Farsça der + Arapça ḫāṭir
Telaffuz : de'rha:tır
1. hatırlamak
1. Oralarda geçirdiğim günleri daima bir endişe, bir nevi hüzün ile derhatır ediyorum.
1. Oralarda geçirdiğim günleri daima bir endişe, bir nevi hüzün ile derhatır ediyorum.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Toplantı, düğün
2. Pazar veya panayır kurulan gün, dernek
deri altı, alt deri, dış deri, iç deri, orta deri, üst deri, dana derisi, domuz derisi, kaplan derisi, tırnak derisi, yılan derisi
1. isim , isim , isim , isim , İnsan ve hayvan vücudunu kaplayan tüy, kıl veya pulla kaplı tabaka, cilt, ten
1. Bütün kemikleri, ince bir deri altında birer birer sayılıyordu.
1. Bütün kemikleri, ince bir deri altında birer birer sayılıyordu.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu tabakadan yapılmış
1. Üstünde yine o siyah deri pardösüsü, kolunda siyah deri çantası.
1. Üstünde yine o siyah deri pardösüsü, kolunda siyah deri çantası.
3. İşlenerek kullanılır duruma getirilmiş hayvan postu
1. sıfat , sıfat , anatomi , anatomi , sıfat , sıfat , anatomi , anatomi , Derinin altında bulunan
1. isim , isim , isim , isim , Belirli bir amaçla kullanmak için hayvan derisini işleyen kimse
1. isim , isim , isim , isim , Mardin iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : de'riği
Kızılderili
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Derisi olan
2. Deri ile kaplanmış olan
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Derme işine konu olmak
1. Gider oldum, el başıma derildi
1. Gider oldum, el başıma derildi
derin derin, derin devlet, derin dondurucu, derin soğutma, derin soğutucu, derin uyku, uykusu derin
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
1. Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor.
1. Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor.
2. Yüzeyden içeri inen
3. Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan
1. Mevlâna gibi derin ve vectli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini almış bulunuyordu.
1. Mevlâna gibi derin ve vectli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini almış bulunuyordu.
4. Yoğun
1. Henüz kapkaranlıktı dışarısı ve derin bir sessizlik içindeydi ev.
1. Henüz kapkaranlıktı dışarısı ve derin bir sessizlik içindeydi ev.
5. Uzun süren
1. Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi.
1. Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi.
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ayrıntılı
1. Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?
1. Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçten gelen
1. Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum.
1. Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum.
8. isim , isim , isim , isim , Dip
1. Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
1. Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Uzun uzun
1. Gene birdenbire kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin derin içini çekti.
1. Gene birdenbire kurtulmanın verdiği rahatlıkla derin derin içini çekti.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Anlamlı
1. Yüzüne bir gölge düşüverdi o an, derin derin sorular açıyordu manalı duruşu.
1. Yüzüne bir gölge düşüverdi o an, derin derin sorular açıyordu manalı duruşu.
1. çok fazla düşünmek
1. Bu durum huzurumu bozmakla kalmıyor, beni derin derin düşünmeye de zorluyordu.
1. Bu durum huzurumu bozmakla kalmıyor, beni derin derin düşünmeye de zorluyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Devletin çıkarlarını gözetip kolladığı öne sürülen, göz önünde olmayan örtülü güç
1. isim , isim , isim , isim , Bozulabilecek yiyecekleri niteliklerini bozmadan çok düşük ısılarda dondurarak uzun süre saklamak için kullanılan buzdolabı, donduraç, dipfriz
2. Besinleri bozulmadan uzun süre saklayan kapalı dolap