derin derin, derin devlet, derin dondurucu, derin soğutma, derin soğutucu, derin uyku, uykusu derin
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
1. Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor.
1. Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor.
2. Yüzeyden içeri inen
3. Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan
1. Mevlâna gibi derin ve vectli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini almış bulunuyordu.
1. Mevlâna gibi derin ve vectli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini almış bulunuyordu.
4. Yoğun
1. Henüz kapkaranlıktı dışarısı ve derin bir sessizlik içindeydi ev.
1. Henüz kapkaranlıktı dışarısı ve derin bir sessizlik içindeydi ev.
5. Uzun süren
1. Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi.
1. Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi.
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ayrıntılı
1. Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?
1. Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçten gelen
1. Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum.
1. Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum.
8. isim , isim , isim , isim , Dip
1. Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
1. Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde