92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -i , -i , Çarpık duruma getirmek
1. Sağ gözünü şakağa doğru gerip çarpıtarak korkunç bir şekle sokmuştur.
1. Sağ gözünü şakağa doğru gerip çarpıtarak korkunç bir şekle sokmuştur.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yanlışa ve kötü duruma götürmek
1. Örnek tutarlı olmazsa kimseyi düzeltemez / Tutarlı olmayan örnek herkesi çarpıtır
1. Örnek tutarlı olmazsa kimseyi düzeltemez / Tutarlı olmayan örnek herkesi çarpıtır
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gerçek anlamından saptırmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak veya ansızın çarpmak
Telaffuz : çarpı'vermek
çarpma işareti, çarpma kapı, elektrik çarpması, güneş çarpması
1. isim , isim , isim , isim , Çarpmak işi
1. Ayşe'nin yüreği daha hızlı çarpmaya başladı.
1. Ayşe'nin yüreği daha hızlı çarpmaya başladı.
2. Kuyu çengeli biçiminde beş kollu büyük olta iğnesi
3. matematik , matematik , matematik , matematik , Dört işlemden biri, çarpmak işlemi, darp
4. müzik , müzik , müzik , müzik , Alaturka müzikte temel notaların arasına sıkıştırılmış ve usulü bozmayan, tek perdelik küçük fazlalık
1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Çarpma işlemini gösteren `x veya . ` işareti
1. isim , isim , isim , isim , Özel menteşesi yardımı ile içe ve dışa doğru açılabilen, tek veya çift kanatlı kapı türü
çarpan balığı
1. -e , -e , -e , -e , Hızla değmek, vurmak
1. Eşiği aştım, içeri girdim, ortada duran uzun bir masaya çarptım.
1. Eşiği aştım, içeri girdim, ortada duran uzun bir masaya çarptım.
2. -i , -i , -i , -i , Etkisiyle birdenbire hasta etmek
1. Güneş çarpmak. Kömür çarpmak.
1. Güneş çarpmak. Kömür çarpmak.
3. -i , -i , -i , -i , Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak
1. Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar.
1. Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar.
4. -i , -i , -i , -i , El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek
1. Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar.
1. Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar.
5. -i , -i , -i , -i , Kurnazlıkla ele geçirmek
1. İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar.
1. İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar.
6. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kalp, hızlı hızlı vurmak
7. -i , -i , -le , -le , matematik , matematik , -i , -i , -le , -le , matematik , matematik , Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek
8. -i , -i , mecaz , mecaz , -i , -i , mecaz , mecaz , Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak
1. Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır.
1. Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır.
1. -e , -e , -i , -i , -le , -le , -e , -e , -i , -i , -le , -le , Çarptırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Çarptırmaya gücü yetmek
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Çarptırma işine konu olmak
1. -i , -i , -i , -i , Çarpma işini yaptırmak veya çarpmasına yol açmak
1. Yüreğini çarptıran bir merakla ihtiyara yaklaştı.
1. Yüreğini çarptıran bir merakla ihtiyara yaklaştı.
2. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yankesiciye kaptırmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çarpık çurpuk
1. Bir kez böyle bir tesadüf gerçekleştikten sonra, çarpuk çurpuk aynalarla dolu bir salonda buluverdim kendimi.
1. Bir kez böyle bir tesadüf gerçekleştikten sonra, çarpuk çurpuk aynalarla dolu bir salonda buluverdim kendimi.
çarşaf çarşaf, yatak çarşafı, yorgan çarşafı
1. isim , isim , isim , isim , Yatağın üstüne serilen veya yorgan kaplanan bez örtü
1. Adam, üstü beyaz bir çarşafla örtülü sedyeyi dışarı doğru çekiyor.
1. Adam, üstü beyaz bir çarşafla örtülü sedyeyi dışarı doğru çekiyor.
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Kadınların kullandığı ve baştan örtülen, pelerinli, eteklikli sokak giysisi
1. Çabucak yatak odasına koştu, çarşafını giydi.
1. Çabucak yatak odasına koştu, çarşafını giydi.
Lisan : Farsça çāder + şeb
1. pek büyük, çok geniş
1. Çarşaf kadar bir kâğıda künyemi yazmışlar.
1. Çarşaf kadar bir kâğıda künyemi yazmışlar.
1. argo , argo , argo , argo , bir işin içinden çıkamamak, kötü ve başarısız duruma düşmek, zor durumda kalmak, çarşaflamak