Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
yalınlaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Yalınlaşma işini yaptırmak


yalınlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yalın olma durumu, birleşik veya karmaşık olmama durumu, sadelik

2. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik

Örnek:

1. Oyunun biçimi yalın. Özellikle bu yalınlık etkileyici.

1. Oyunun biçimi yalın. Özellikle bu yalınlık etkileyici.


yalıtabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yalıtabilmek işi


yalıtabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Yalıtma ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Yalıtmaya gücü yetmek


yalıtıcı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yalıtkan


yalıtılma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yalıtılmak işi

Örnek:

1. O yüce ülkülerin romandan yalıtılması, eleştirmenlerimize aykırı gelecek.

1. O yüce ülkülerin romandan yalıtılması, eleştirmenlerimize aykırı gelecek.


yalıtılmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yalıtma işi yapılmak


yalıtım
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Elektrik akımının olumsuz etkilerini önlemek için iletkeni kauçuk, lastik, porselen vb. ile kaplama, yalıtma, tecrit, izolasyon

2. Elektrik, ses ve ısı akımını engelleme, izolasyon


yalıtımlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hava, ısı, ses vb.ni geçirmeyen, hermetik


yalıtkan
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , fizik , fizik , sıfat , sıfat , fizik , fizik , Elektrik iletkenliği sıfır veya çok zayıf olan (cisim veya madde), izolatör, iletken karşıtı

2. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir teması, sürtünmeyi önlemek için elektrik iletkenlerini saran, koruyan porselen, kauçuk vb. madde


yalıtkanlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yalıtkan olma durumu


yalıtma
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Yalıtım


yalıtmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , fizik , fizik , -i , -i , fizik , fizik , Elektrik akımının olumsuz etkilerini önlemek için iletkeni kauçuk, lastik, porselen vb. ile kaplamak, izole etmek

2. Elektrik ve ısı akımını engellemek, tecrit etmek, izole etmek


yalız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düz ve parlak (kas)


yallah
Anlamı:

1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , `Haydi, yürü, kalk, git` anlamlarında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Millet, muharebenin başladığını, Gazi'nin Sivas'a geldiğini duyar duymaz yallah demiş, Salihli'ye gitmiş.

1. Millet, muharebenin başladığını, Gazi'nin Sivas'a geldiğini duyar duymaz yallah demiş, Salihli'ye gitmiş.


Lisan : Arapça yā + Allāh

Telaffuz : ya'llah

yallah çekmek
Anlamı:

1. kovmak


yallah etmek
Anlamı:

1. atma, yollama vb. işleri hızla yapmak


yalman
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Eğik

2. Sarp, dik

3. isim , isim , isim , isim , Kesici ve batıcı araçların kesen veya batan bölümü

Örnek:

1. İstanbul'dan çıkar padişahın fermanı / Gökte döner mızrağının yalmanı

1. İstanbul'dan çıkar padişahın fermanı / Gökte döner mızrağının yalmanı


yalnız

İlgili Kelimeler:

yalnız başına

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yanında başkaları bulunmayan

Örnek:

1. Sokaktaki yalnız çocuk.

1. Sokaktaki yalnız çocuk.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (ya'lnız) Yanında başkaları olmayarak

Örnek:

1. İki refik, sevgili arkadaşlarını yalnız bırakmak istemediler.

1. İki refik, sevgili arkadaşlarını yalnız bırakmak istemediler.

3. zarf , zarf , zarf , zarf , (ya'lnız) Yalnızca

Örnek:

1. Kendisini yalnız Bombay'a kadar götürecek tren parası vardı.

1. Kendisini yalnız Bombay'a kadar götürecek tren parası vardı.

4. bağlaç , bağlaç , bağlaç , bağlaç , Ama

Örnek:

1. Giderim yalnız arkadaşlarımı isterim. Güzel yalnız biraz renksiz.

1. Giderim yalnız arkadaşlarımı isterim. Güzel yalnız biraz renksiz.

5. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Toplumsal ilişkilerden yoksun veya yoksun bırakılan kişi


yalnız başına
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kendi kendine, tek başına


yalnızca
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yalnız olarak

2. Tek başına

Örnek:

1. Ona vefasızlıkta biraz düşünceli davranmayı yararlı buluyor, yalnızca bulduklarında yeni başkana pek uysal davranıyorlardı.

1. Ona vefasızlıkta biraz düşünceli davranmayı yararlı buluyor, yalnızca bulduklarında yeni başkana pek uysal davranıyorlardı.

3. (ya'lnızca) Belli durumun, şartın veya işin dışına çıkmaksızın, yalnız, ancak, tek, sırf, salt, sadece

Örnek:

1. Yalnızca duygulara, sezgilere başvurmak yanıltıcı olabilir.

1. Yalnızca duygulara, sezgilere başvurmak yanıltıcı olabilir.


Telaffuz : yalnı'zca

yalnızcı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yalnızcılık siyasetini izleyen (devlet), infiratçı


yalnızcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Uluslararası konulara ve anlaşmazlıklara katılmama siyaseti, infiratçılık

2. Bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerini keserek kendi sınırları içinde tek başına bir ekonomi siyaseti izlemesi, infiratçılık


yalnızlaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yalnızlaşabilmek işi


yalnızlaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yalnızlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak