92406 kayıt bulundu.
1. çocuk dilinde acımak
2. çocuk dilinde yaralanmak
1. Aman yavrum dikkat et, düşer uf olursun.
1. Aman yavrum dikkat et, düşer uf olursun.
ufacık tefecik
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok ufak, küçücük
1. Tepede ev yerine evcilik oynayan ufacık bir kız gördüler.
1. Tepede ev yerine evcilik oynayan ufacık bir kız gördüler.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kısa boylu ve zayıf, küçük yapılı, çelimsiz
1. Sen de benim gibi âdemoğlunun eline düşseydin, niye böyle ufacık tefecik kaldığımı anlardın.
1. Sen de benim gibi âdemoğlunun eline düşseydin, niye böyle ufacık tefecik kaldığımı anlardın.
ufak çapta, ufak para, ufak tefek, ufak ufak, ufaktan ufağa, ufaktan ufaktan, ekmek ufağı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Boyutları normalden küçük
1. Ufak ev.
1. Ufak ev.
2. Yaşça daha küçük olan
1. Bir sabah ufak, sarışın, ela gözlü bir kız karşıma geldi.
1. Bir sabah ufak, sarışın, ela gözlü bir kız karşıma geldi.
3. Makam, derece bakımından geri olan
1. Ufak bir memuriyet de olsa olurdu.
1. Ufak bir memuriyet de olsa olurdu.
4. Kısa bir süre
1. Ufak bir istirahatten sonra oyuncular birinci muvaffakiyetin tesiri ile ikinci bir raksa başladılar.
1. Ufak bir istirahatten sonra oyuncular birinci muvaffakiyetin tesiri ile ikinci bir raksa başladılar.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Önemsiz, çok az
1. Ufak bir ameliyatla yüzük kesilip alındı.
1. Ufak bir ameliyatla yüzük kesilip alındı.
1. çok yalan söyleyen veya olayları abartan kişilere inandırıcı olmadığını belirtmek için söylenen bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Küçük olan
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Önemsiz
1. isim , isim , isim , isim , Gerekli küçük eşya, araç gereç
1. Üç kat elbisemden, birkaç takım çamaşırımdan ve ufak tefeğimden başka hiçbir şeyim ve hiçbir kimsem yok.
1. Üç kat elbisemden, birkaç takım çamaşırımdan ve ufak tefeğimden başka hiçbir şeyim ve hiçbir kimsem yok.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok yer kaplamayan, küçük
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kısa ve zayıf
1. Kapımın önünde ufak tefek bir kadın göründü.
1. Kapımın önünde ufak tefek bir kadın göründü.
4. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sönük, zayıf
1. Tünelin öbür ucunda tekrar ufak tefek ışıklar belirmişti.
1. Tünelin öbür ucunda tekrar ufak tefek ışıklar belirmişti.
5. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok gerekli olmayan, önemsiz
1. Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu.
1. Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Küçük küçük, hafif hafif
1. Ufak ufak ne tatlı heyecanlar geçirdik, şimdi kaybetmiş olmakla beraber daha geniş nefes alıyoruz.
1. Ufak ufak ne tatlı heyecanlar geçirdik, şimdi kaybetmiş olmakla beraber daha geniş nefes alıyoruz.
2. Küçük parçalar durumunda
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yavaş yavaş
1. Dışarıda önce tehditkâr bir pembelik belirdi, ufak ufak akşam oluyor.
1. Dışarıda önce tehditkâr bir pembelik belirdi, ufak ufak akşam oluyor.
1. isim , isim , isim , isim , Ufak olma durumu
2. Küçük çocuk
1. Her seferinde ufaklıklardan en büyüğü açardı telefonu.
1. Her seferinde ufaklıklardan en büyüğü açardı telefonu.
3. Bozuk para
4. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Çocuklar için kullanılan bir seslenme sözü
5. şaka yollu , şaka yollu , şaka yollu , şaka yollu , Bit
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Azar azar, yavaş yavaş
1. Birkaç ay geçince dayanamadı, utanıp sıkılmayı kaldırarak ufaktan ufağa bazı şikâyetlere başladı.
1. Birkaç ay geçince dayanamadı, utanıp sıkılmayı kaldırarak ufaktan ufağa bazı şikâyetlere başladı.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Sezdirmeden
2. Yavaş yavaş
1. -i , -i , -i , -i , Kırarak, ovarak veya ezerek ufak parçalara ayırmak
1. Bahçenin çevresi lavanta çiçekleriyle çevrili. Eğildim, kopardım bir tutam ve avucumda iyice ufaladım.
1. Bahçenin çevresi lavanta çiçekleriyle çevrili. Eğildim, kopardım bir tutam ve avucumda iyice ufaladım.
2. argo , argo , argo , argo , Hırpalamak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ufalama işi yapılmak, ufak parçalara ayrılmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ufalama işini yapan
2. isim , isim , isim , isim , Pis suda bulunan iri maddelerin ufalanmasını sağlayan alet
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Büyükken daha ufak duruma gelmek, küçülmek
1. Ne söyleyeceğimi şaşırmış, bir sandalyenin ucunda gittikçe ufalarak oturdum.
1. Ne söyleyeceğimi şaşırmış, bir sandalyenin ucunda gittikçe ufalarak oturdum.
2. Büzülmek, küçülmek
1. Bu sözleri söylerken mebusun gözleri süzülerek ufalıyordu.
1. Bu sözleri söylerken mebusun gözleri süzülerek ufalıyordu.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Küçülmek, değersiz duruma gelmek
1. -i , -i , -i , -i , Büyük olan bir şeyi daha küçük duruma getirmek, küçültmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Biraz ufak
1. Kara ve pos bıyıklar bu kuru ve ufarak yüzü karanlıklar içinde bırakıyordu.
1. Kara ve pos bıyıklar bu kuru ve ufarak yüzü karanlıklar içinde bırakıyordu.