92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Tıkanabilmek işi
1. Ondaki, bir anlık bir şimşek çakıntısından ve hemen kulak tıkanabilmesi mümkün bir tıkırtıdan başka bir şey değildi.
1. Ondaki, bir anlık bir şimşek çakıntısından ve hemen kulak tıkanabilmesi mümkün bir tıkırtıdan başka bir şey değildi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tıkanma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tıkanmış olan
1. Her adımın bir merdiven basamağındaki boğuk ve tıkanık gürültüsü kulağında sonu gelmeyen bir akisle uzuyordu.
1. Her adımın bir merdiven basamağındaki boğuk ve tıkanık gürültüsü kulağında sonu gelmeyen bir akisle uzuyordu.
damar tıkanıklığı
1. isim , isim , isim , isim , Tıkanık olma, iyi işleyememe durumu
2. Soluğun kesilir gibi olması
1. Göğsünde boğucu bir tıkanıklık vardı.
1. Göğsünde boğucu bir tıkanıklık vardı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya ansızın tıkanmak
1. Darağacına çekilmiş bir adam gibi göğsüm, nefes borularım birdenbire tıkanıverdi.
1. Darağacına çekilmiş bir adam gibi göğsüm, nefes borularım birdenbire tıkanıverdi.
Telaffuz : tıkanı'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Tıkanmak işi
1. Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı.
1. Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tıkama işine konu olmak
1. Anlattıklarını dinledikçe sanki hava borum tıkanmış da deniz baskısından iliklerim gözlerimden pırtlıyormuş gibi sıkılıyorum.
1. Anlattıklarını dinledikçe sanki hava borum tıkanmış da deniz baskısından iliklerim gözlerimden pırtlıyormuş gibi sıkılıyorum.
2. İştahı kalmayıp yemek yiyememek
3. Soluk alamamak, soluğu kesilmek
1. Hâlâ tıkanmış, boğulmuş gibi kesik kesik nefes alan Lâle'ye bir kere daha baktı.
1. Hâlâ tıkanmış, boğulmuş gibi kesik kesik nefes alan Lâle'ye bir kere daha baktı.
1. -i , -i , -i , -i , Tıkama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Tıkama gücü bulunmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak tıkamak
Telaffuz : tıkayı'vermek
tike kebabı
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Et, ekmek, peynir vb.nde parça, lokma, dilim
1. isim , isim , isim , isim , Koyun eti ve kuyruk yağının kömürde pişirilmesiyle yapılan, üzerine baharatlardan oluşan sos dökülen bir kebap türü
tikel önerme
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kısmi
2. felsefe , felsefe , felsefe , felsefe , Bir türün bütün bireylerine değil de bir veya birkaç bireyine ilişkin olan, cüzi, tümel karşıtı
1. isim , isim , mantık , mantık , isim , isim , mantık , mantık , Konunun kapsamına giren bütün bireyler için değil de bazıları için belli bir şey bildiren önerme
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tıkma işi yapılmak
1. Bütün vücudu sanki ziftten bir kılıf içine tıkılmış gibi idi.
1. Bütün vücudu sanki ziftten bir kılıf içine tıkılmış gibi idi.
2. Dar, sıkıntılı bir yerde bulunmak, sıkışmak
1. Mecliste altmış kişi bir odaya tıkıldık.
1. Mecliste altmış kişi bir odaya tıkıldık.
3. Hapsedilmek
1. Bu bücürü yeni tıkıldığı karakolun birinden ben çıkarttım.
1. Bu bücürü yeni tıkıldığı karakolun birinden ben çıkarttım.