92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eline geçeni çok çabuka yemek
ıkına tıkına
1. nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Eline geçen yiyeceği oburca yemek
1. Vebali boynuna, bunların karınlarına sığdırdıklarını bir insan tıkınamaz.
1. Vebali boynuna, bunların karınlarına sığdırdıklarını bir insan tıkınamaz.
2. Yemek yemek
tıkır tıkır, keyfi tıkırında
1. isim , isim , isim , isim , Tıkırdayan, birbirine vuran, çarpan şeylerin çıkardığı ses
2. argo , argo , argo , argo , Para
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Düzenli bir biçimde, ara vermeden, aksamadan
1. Bu ideal kocalar, eşref saatleri tıkır tıkır işletmesini bilen kadınların kocalarıdır.
1. Bu ideal kocalar, eşref saatleri tıkır tıkır işletmesini bilen kadınların kocalarıdır.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , `Tıkır tıkır` ses çıkarmak, tıkırtı yapmak
1. Kapının yavaşça tıkırdadığını işitiyorlar.
1. Kapının yavaşça tıkırdadığını işitiyorlar.
1. -i , -i , -i , -i , Tıkırdamasını sağlamak, tıkırdamasına sebep olmak
1. Birkaç adım daha atsa Nuriye'nin kapısını bulacak, tıkırdatıp içeriye girecekti.
1. Birkaç adım daha atsa Nuriye'nin kapısını bulacak, tıkırdatıp içeriye girecekti.
2. Yemeği bir taşım kaynatmak
işi tıkırında
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yolunda, düzen içinde
1. işler yolunda ve düzenli gitmek
1. Kimi zaman da her şeyin tıkırında gittiğini düşünüp haydi bir gece daha yaşasınlar, diyorum.
1. Kimi zaman da her şeyin tıkırında gittiğini düşünüp haydi bir gece daha yaşasınlar, diyorum.
1. isim , isim , isim , isim , Tıkırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı
1. Ansızın arkasında bir tıkırtı duydu.
1. Ansızın arkasında bir tıkırtı duydu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sıkışık bir durumda
1. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mahalle halkını kamyonlara tıkış tıkış doldurup götürdüler.
1. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mahalle halkını kamyonlara tıkış tıkış doldurup götürdüler.
1. isim , isim , isim , isim , Tıkışık olma durumu
1. Sınırsız bir kazanç hırsının beton tıkışıklığı ile rezil ettiği Anadolu sahilinin böyle bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı.
1. Sınırsız bir kazanç hırsının beton tıkışıklığı ile rezil ettiği Anadolu sahilinin böyle bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı.
2. Bir yerde aşırı kalabalık olma durumu, izdiham
1. Tombul sevgilim hep gülümsüyor. Belki bu kadar tıkışıklık olmasa kalkıp yanıma da gelecek.
1. Tombul sevgilim hep gülümsüyor. Belki bu kadar tıkışıklık olmasa kalkıp yanıma da gelecek.
sıkış tıkış
1. -e , -e , -e , -e , Birlikte bir yere tıkılmak
1. Altı kişi bir arabaya tıkıştılar.
1. Altı kişi bir arabaya tıkıştılar.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Tıkıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Tıkıştırma becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Üst üste serilmek
1. Bizim için kara kumaş pahalıya geliyor olacak, ortaya daha çok ot sap tıkıştırılıyor.
1. Bizim için kara kumaş pahalıya geliyor olacak, ortaya daha çok ot sap tıkıştırılıyor.