92406 kayıt bulundu.
1. ince, zayıf, sağlam ve çevik (kimse)
1. Böyle kibar, yakışıklı, tığ gibi kocayı rüyada görsen inanmazdın.
1. Böyle kibar, yakışıklı, tığ gibi kocayı rüyada görsen inanmazdın.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , eskimiş , eskimiş , bitki bilimi , bitki bilimi , Hekimlikte kullanılan, sütleğengillerden bir bitkinin verdiği zamk ve öz su
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi
1. Abdi Bey, sol gözünde beliren bir tikle, yay gibi gergin ve mosmor dudakları titreyerek onları seyretti.
1. Abdi Bey, sol gözünde beliren bir tikle, yay gibi gergin ve mosmor dudakları titreyerek onları seyretti.
2. Alışkanlıkla sık sık tekrarlanan gülünç, sıkıcı söz, el, kol, yüz hareketi veya bir davranış biçimi
1. Güldükten sonra hemen öksürmesinin de ilk önce sandığım gibi hastalık değil, bir nevi tik olduğu anlaşılıyordu.
1. Güldükten sonra hemen öksürmesinin de ilk önce sandığım gibi hastalık değil, bir nevi tik olduğu anlaşılıyordu.
Lisan : Fransızca tic
tık tık
1. isim , isim , isim , isim , İnce ve küçük bir nesne ile sert bir yere vurulduğunda çıkan ses
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Çift çeneklilerden, kaplamada kerestesinden yararlanılan, doğal rengi sarı, zamanla havada kendiliğinden koyulaşan bir sıcak iklim ağacı (Tectona grandis)
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu ağacın tahtasından yapılan
1. isim , isim , isim , isim , Genellikle saatin çalışırken çıkardığı ses
1. Ocağın üzerindeki saatin kırık bir kalp gibi vuran kuvvetsiz ve mahzun tik taklarını duydu.
1. Ocağın üzerindeki saatin kırık bir kalp gibi vuran kuvvetsiz ve mahzun tik taklarını duydu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok sıkıştırarak, boş kalmayacak biçimde
1. Kompartıman tıka basa doluydu.
1. Kompartıman tıka basa doluydu.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Tıkma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Bundan da başka yarın bunu tutar, içeri tıkabilirdi.
1. Bundan da başka yarın bunu tutar, içeri tıkabilirdi.
2. Tıkma gücü bulunmak
kulak tıkacı
1. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir şeyin delik veya ağzını tıkamaya yarayan nesne
kulağı tıkalı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kapanmış, herhangi bir şeyin geçmesine imkân vermeyen, tıkanmış
1. isim , isim , isim , isim , Tıkamak işi
1. Tırmanıp gedikten girer girmez toprak dolu çuvallarla burayı tıkamaya çalışan insanlarla yüz yüze geldi.
1. Tırmanıp gedikten girer girmez toprak dolu çuvallarla burayı tıkamaya çalışan insanlarla yüz yüze geldi.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak
1. Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı.
1. Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı.
2. -i , -i , -i , -i , Yol, su, geçit vb. şeyleri bir engelle işlemez, akmaz, geçilmez duruma getirmek