92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Boş nesnelere vurulduğunda çıkan kaba ve çınlayıcı ses
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Bu biçimde ses çıkararak
1. isim , isim , isim , isim , Genellikle boş nesnelerin yuvarlanırken çıkardığı kaba ve çınlayıcı ses
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Bu biçimde ses çıkararak
1. Fıçılar tangır tungur yuvarlandı.
1. Fıçılar tangır tungur yuvarlandı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Madenî şeyler kuru ve gürültülü ses çıkarmak
1. isim , isim , isim , isim , Madenî şeylerin çıkardığı kuru ve gürültülü sesin adı
1. Aşağıdan çöpçülerin sesleri, boşaltılan varillerin tangırtısı, motorun homurtusu yükselirdi.
1. Aşağıdan çöpçülerin sesleri, boşaltılan varillerin tangırtısı, motorun homurtusu yükselirdi.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Özel ritimli ağır bir dans
1. Annemle babam yalnızca tango ve vals yaparlarmış cumhuriyet balolarında.
1. Annemle babam yalnızca tango ve vals yaparlarmış cumhuriyet balolarında.
2. Bu dansın müziği
1. Burada o zaman bir laterna vardı. Kolunu çevirdiğinizde hırıl hırıl bir tango çalıyordu.
1. Burada o zaman bir laterna vardı. Kolunu çevirdiğinizde hırıl hırıl bir tango çalıyordu.
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Aşırı bir biçimde son modaya uyarak giyinmiş (kadın)
1. Yolda tangolara rast geldim, ne süslü, ne nazik...
1. Yolda tangolara rast geldim, ne süslü, ne nazik...
Lisan : Fransızca tango
Telaffuz : ta'ngo
1. isim , isim , isim , isim , Bir kareden belli bir düzene göre kesilmiş iki büyük iki küçük, bir orta boy ikizkenar dik üçgen, bir kare ve bir paralel kenardan oluşan eski bir Çin bulmacası
2. İlköğretimde öğrencilerin şekil oluşturma yeteneğini geliştirmek amacıyla kullanılan matematik ders araç gereci
Lisan : İngilizce tangram
erken tanı
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Hastalığın ne olduğunu araştırıp ortaya koyma, tanılama, teşhis
1. Bir süre, mide ülseri tanısıyla sayrılık geçirdi.
1. Bir süre, mide ülseri tanısıyla sayrılık geçirdi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış
1. Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı.
1. Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı.
2. Daha önceden bilinen, görülen, aşina
1. Küçük kız, bir tanıdık edasıyla konuşan bu esrarlı adamı yadırgamadı.
1. Küçük kız, bir tanıdık edasıyla konuşan bu esrarlı adamı yadırgamadı.
1. önceden birbirlerini tanımış olmak, tanış olmak
2. bir şeyi daha önceden öğrenmiş, duymuş olmak
1. Sırrı Bey, bu iki ada hemen tanıdık çıktı ve artık oturduğu koltukta büsbütün uzanarak, bekliyoruz paşam, dedi.
1. Sırrı Bey, bu iki ada hemen tanıdık çıktı ve artık oturduğu koltukta büsbütün uzanarak, bekliyoruz paşam, dedi.
tanık tepe, yalancı tanık, görgü tanığı
1. isim , isim , isim , isim , Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
1. Aksini söyleyen bir tanık da çıkmamıştı.
1. Aksini söyleyen bir tanık da çıkmamıştı.
2. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit
1. bir olayı görmek ve duymak, şahit olmak
1. Ayrıca sayfalarında, durup dururken hakkımda küçültücü sözlerine tanık oldum.
1. Ayrıca sayfalarında, durup dururken hakkımda küçültücü sözlerine tanık oldum.
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Yatay veya bir yana eğimli katmanlardan oluşan bir yaylada, akarsu aşındırmasından az çok kurtulabilen ve aşınmadan önceki yüzeyin bir parçası olan tepecik
1. isim , isim , isim , isim , Tanık olma durumu, şahitlik, şehadet
2. Tanığın yaptığı iş, şahitlik, şehadet
1. Yalnızca eylemlerimizin değil tanıklıklarımızın da bizi kirletebileceğini sezdiğimi, tiksintiyle kendi dışıma devrildiğimi anımsıyorum.
1. Yalnızca eylemlerimizin değil tanıklıklarımızın da bizi kirletebileceğini sezdiğimi, tiksintiyle kendi dışıma devrildiğimi anımsıyorum.
1. hukuk , hukuk , hukuk , hukuk , mahkemede, tanık olunan bir durumu söylemek, şahitlik etmek
1. İntihar etmeden önce de aleyhte tanıklık edecek, yargıcı temizleyecekti.
1. İntihar etmeden önce de aleyhte tanıklık edecek, yargıcı temizleyecekti.
2. sosyal bir olayı, dönemi yaşamış olmak