92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -i , -i , Çok çabuk veya kolayca tanımlamak
Telaffuz : tanımlayı'vermek
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Arapçada addan önce gelerek onun belirli olduğunu gösteren elif ve lam harfleri, harfitarif
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tınlama
Lisan : Arapça ṭanīn
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tanınma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Onda kalıcı olan erdem hep tanınabilir.
1. Onda kalıcı olan erdem hep tanınabilir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tınlamalı
1. O kadar ahenkli, taninli idi.
1. O kadar ahenkli, taninli idi.
1. isim , isim , isim , isim , Tanınmak işi
1. Burada artık bütün dünyaca harcıâlem olacak kadar tanınmaya yüz tutmuş Ömer Hayyam'ı tanıtmaya başlamıştı.
1. Burada artık bütün dünyaca harcıâlem olacak kadar tanınmaya yüz tutmuş Ömer Hayyam'ı tanıtmaya başlamıştı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kim veya ne olduğu bilinmek
1. İçeride bir süre, tanınan bu sesin verdiği bir korku ile her şey sustu.
1. İçeride bir süre, tanınan bu sesin verdiği bir korku ile her şey sustu.
2. Herhangi bir özelliği ile bilinmek
1. Tanınmak daha çok kendini tanıtmakla olabilir.
1. Tanınmak daha çok kendini tanıtmakla olabilir.
3. Hukuki yönden varlığı kabul edilmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ünlü
1. Memleketin tanınmış bir hekimi.
1. Memleketin tanınmış bir hekimi.
2. Herhangi bir özelliği ile ün kazanmış olan
1. Cimri tanınmış bir komşu. İyi tanınmış bir adam.
1. Cimri tanınmış bir komşu. İyi tanınmış bir adam.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tanıdık (kimse veya yer)
1. Birdenbire samimileşiverdi, kırkyıllık tanış olup çıktı.
1. Birdenbire samimileşiverdi, kırkyıllık tanış olup çıktı.
1. isim , isim , isim , isim , Birbirini tanıyanlardan her biri
1. Tanışıklar birbirlerine iftira ederlerdi.
1. Tanışıklar birbirlerine iftira ederlerdi.
1. isim , isim , isim , isim , Birbiriyle tanışmış bulunma, birbirini tanımış olma durumu
1. Biraz da bu tanışıklıktan cesaret alarak konuşmak istiyordum kızla.
1. Biraz da bu tanışıklıktan cesaret alarak konuşmak istiyordum kızla.
1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Duyularda herhangi bir bozukluk olmamasına rağmen sinir sisteminin belirli bir yerindeki doku bozukluğundan ileri gelen algı kaybı veya yokluğu, agnosi, agnozi
1. isim , isim , isim , isim , Tanışmak işi
1. Bu saat, deniz yolculuklarının tatlı ve samimi tanışmalara en müsait olan saatidir.
1. Bu saat, deniz yolculuklarının tatlı ve samimi tanışmalara en müsait olan saatidir.
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Daha önce birbirini tanımayan kimseler birbirini tanır duruma gelmek
1. Çağır hele arkadaşını, onunla da tanışalım, dedi.
1. Çağır hele arkadaşını, onunla da tanışalım, dedi.