92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendine takmak
2. -i , -i , mecaz , mecaz , -i , -i , mecaz , mecaz , Bir nitelik veya durum almak
1. Takındığı bu sıfatı boynundaki kravattan fazla mühimsediği de yoktu.
1. Takındığı bu sıfatı boynundaki kravattan fazla mühimsediği de yoktu.
1. isim , isim , isim , isim , Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun
1. Uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez.
1. Uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez.
2. Bütünlemeye kalınan ders
3. Küçük, önemsiz borç
4. ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , Bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük, obsesyon
1. Sözünü ettiğim takıntı bana rahmetli babamdan miras kaldı.
1. Sözünü ettiğim takıntı bana rahmetli babamdan miras kaldı.
5. argo , argo , argo , argo , İlişki kurulan kimse
1. sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , Takıntısı olan, obsesif
yakın takip
1. isim , isim , isim , isim , Yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitme, izleme
1. Hazım Aslan'ı, bir polis hafiyesi gibi günlerce takipten sonra bulmaya muvaffak oldum.
1. Hazım Aslan'ı, bir polis hafiyesi gibi günlerce takipten sonra bulmaya muvaffak oldum.
2. Ardınca gitme veya gelme
1. Çocuk, babasının kendisini takibinden memnun olmadı.
1. Çocuk, babasının kendisini takibinden memnun olmadı.
3. Kovuşturma
1. Savcılık, basın suçlarının takibinden sorumludur.
1. Savcılık, basın suçlarının takibinden sorumludur.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İzinden gitme, uyma, izleme
1. Atatürk'ün düşüncelerini takip, gençliğin başlıca amacıdır.
1. Atatürk'ün düşüncelerini takip, gençliğin başlıca amacıdır.
5. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Geri çekilmekte olan düşmanı yok etmek için yapılan hareket
Lisan : Arapça taʿḳīb
Telaffuz : ta:kip
1. yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitmek, izlemek
2. belli bir yöne gitmek
1. Bu yolu takip ederseniz eve varırsınız.
1. Bu yolu takip ederseniz eve varırsınız.
3. uymak
1. Modayı takip etmek.
1. Modayı takip etmek.
4. bir şeyi izlemek
1. Böylesi anlarda, diziyi çarpık bir nazarla takip etmekten geri duramıyor.
1. Böylesi anlarda, diziyi çarpık bir nazarla takip etmekten geri duramıyor.
5. dikkatle dinlemek, anlamak
1. Öğretmenin anlattıklarını takip etmek.
1. Öğretmenin anlattıklarını takip etmek.
6. kovuşturmak
1. Vaziyeti yukarıdan ve bizzat takip etmek lazım geldi.
1. Vaziyeti yukarıdan ve bizzat takip etmek lazım geldi.
7. hemen arkasından gelmek
1. Bu hoyrat düşünceleri bir şimşek süratiyle taban tabana zıt fikirler takip ediyor.
1. Bu hoyrat düşünceleri bir şimşek süratiyle taban tabana zıt fikirler takip ediyor.
8. izinden gitmek, uymak
1. İngiltere sefiri, kendi devletinin prensibini burada şahsen de takip ediyor.
1. İngiltere sefiri, kendi devletinin prensibini burada şahsen de takip ediyor.
9. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , geri çekilmekte olan düşmanı yok etmek için arkasından gitmek
1. özenerek süslenmek
1. Kız, kalk giyin, tak takıştır, diyor.
1. Kız, kalk giyin, tak takıştır, diyor.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Üzerinde durulmayan, takip edilmeyen
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Takip edilmeden
1. Hiçbir iş takipsiz yürümüyor.
1. Hiçbir iş takipsiz yürümüyor.
takipsizlik kararı
1. isim , isim , isim , isim , Takipsiz olma durumu
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Herhangi bir suçtan ötürü sanık durumunda olan bir kimse için kovuşturmadan vazgeçme kararı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sert ve kuru, takır tukur
1. Takır takır bir ekmek.
1. Takır takır bir ekmek.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Sert ve kuru bir ses çıkararak, takır tukur
1. Etrafından, üstü başı perişan, takır takır, takunyalı adamlar geçiyordu.
1. Etrafından, üstü başı perişan, takır takır, takunyalı adamlar geçiyordu.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Sert ve kuru bir biçimde, takır tukur
1. Takır takır olmuş toprağa saban işlemiyordu.
1. Takır takır olmuş toprağa saban işlemiyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , `Takırtı` sesi çıkarmak
1. Yıldız'ın beyaz dişleri belli belirsiz takırdıyordu.
1. Yıldız'ın beyaz dişleri belli belirsiz takırdıyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyin çıkardığı kuru ve sert ses
1. Yüksek ökçelerin takırtısından evin en üst katının da kımıldadığını duyardık.
1. Yüksek ökçelerin takırtısından evin en üst katının da kımıldadığını duyardık.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Takırtısı olmayan
1. Orkestrasız, takırtısız bir felaket filmi seyrede ede yol alıyoruz.
1. Orkestrasız, takırtısız bir felaket filmi seyrede ede yol alıyoruz.
1. isim , isim , isim , isim , Takışmak işi
1. Kendi yüzünden anayla oğlun takışmasını istemiyordu.
1. Kendi yüzünden anayla oğlun takışmasını istemiyordu.
1. -i , -i , -le , -le , -i , -i , -le , -le , Birbirine takılmak
2. Anlaşmazlığa düşmek, kavgaya tutuşmak, ağız kavgası yapmak