Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
söyleniş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söylenme işi

2. Söyleyiş, telaffuz


söylenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söylenmek işi


söylenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Söyleme işi yapılmak

Örnek:

1. Asıl söylenecekler hep sonradan anımsanır.

1. Asıl söylenecekler hep sonradan anımsanır.

2. Kendi kendine konuşmak, kendi kendine bir şeyler söylemek

Örnek:

1. Kırlarda saatlerce böyle dolaştı, durdu / Söylendi, homurdandı. Düşündükçe kudurdu!

1. Kırlarda saatlerce böyle dolaştı, durdu / Söylendi, homurdandı. Düşündükçe kudurdu!

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çıkışmak, azarlamak, eleştirmek

Örnek:

1. Benim kırdığımı anlayınca bana söylenmeye başladı.

1. Benim kırdığımı anlayınca bana söylenmeye başladı.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sızlanmak, yakınmak


söylenti
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet

Örnek:

1. Önce kulaktan kulağa fısıldanan bu söylentilerin meclis kürsülerinde açıkça ifade edildiği oluyordu.

1. Önce kulaktan kulağa fısıldanan bu söylentilerin meclis kürsülerinde açıkça ifade edildiği oluyordu.


söyleşi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet

Örnek:

1. Her söyleşisinde lafı döndürüp dolaştırmasından bıkmışlardı.

1. Her söyleşisinde lafı döndürüp dolaştırmasından bıkmışlardı.

2. Belli bir konuda alanla ilgili kişilerin katıldığı bilgilendirme toplantısı

3. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Bir bilim veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türü, sohbet


söyleşici
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyleşi yapan kimse

2. Kendisiyle söyleşi yapılan kimse


şöylesine
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Tam şöyle, şu biçimde

Örnek:

1. Şöylesine bir vurdu ki...

1. Şöylesine bir vurdu ki...

2. İş olsun diye, gelişigüzel, öylesine


Telaffuz : şö'ylesine

söyleşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyleşmek işi


söyleşmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Karşılıklı konuşmak, hasbihâl etmek, sohbet etmek

Örnek:

1. Teşrifiniz vaki olursa o gece sahura kadar uzun uzun söyleşiriz.

1. Teşrifiniz vaki olursa o gece sahura kadar uzun uzun söyleşiriz.

2. Bir işin nasıl yapılması gerektiği konusunda konuşmak, müzakere etmek


söyletebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyletebilmek işi


söyletebilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Söyletme ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Söyletme becerisi bulunmak


söyletme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyletmek işi


söyletmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Söylemesine yol açmak

Örnek:

1. Söylettiklerinin, bize çağrıştırdıklarının hep yeni şeyler olmasını özlüyorum.

1. Söylettiklerinin, bize çağrıştırdıklarının hep yeni şeyler olmasını özlüyorum.

2. Söylemek zorunda bırakmak, itiraf ettirmek

Örnek:

1. Öldüreceği, laf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı.

1. Öldüreceği, laf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı.


söylettirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söylettirmek işi


söylettirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Söyletme işini yaptırmak


söylev
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe

Örnek:

1. Bir aralık elinde tahta çantalı birisi, kahvenin önündeki halka karşı bir söylev çekmeye başladı.

1. Bir aralık elinde tahta çantalı birisi, kahvenin önündeki halka karşı bir söylev çekmeye başladı.


söylev vermek
Anlamı:

1. Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla coşkulu ve güzel söz söylemek


söylevci
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir topluluk karşısında konuşan kimse

Örnek:

1. İttihat ve Terakkinin en iyi söylevcisi odur.

1. İttihat ve Terakkinin en iyi söylevcisi odur.


söylevcilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söylevci olma durumu


söyleyebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyleyebilmek işi


söyleyebilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Söyleme ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Bu olasılığın romanda amaçlanmış özellikleri içermediğini hemen söyleyebilirim.

1. Bu olasılığın romanda amaçlanmış özellikleri içermediğini hemen söyleyebilirim.

2. Söyleme becerisi bulunmak


söyleyeceği olmak
Anlamı:

1. herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak


söyleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyleme işi

Örnek:

1. Salonunda toplanmıştık geçen gece beş on kişi / Vardı onun kendine has bir hikâye söyleyişi

1. Salonunda toplanmıştık geçen gece beş on kişi / Vardı onun kendine has bir hikâye söyleyişi

2. dil bilimi , dil bilimi , dil bilimi , dil bilimi , Bir kelimenin ses, hece, ton ve vurgu bakımından söylenme biçimi, söyleniş, sesletim, telaffuz


söyleyiverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Söyleyivermek işi


söyleyivermek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak söylemek

Örnek:

1. Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar.

1. Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar.


Telaffuz : söyleyi'vermek