92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Sol görüşe sahip olma durumu
1. Soluz, dedim ama solluğu bir başka yönden kabullendim, siz acaba ne düşündünüz de solluğu bize layık gördünüz?
1. Soluz, dedim ama solluğu bir başka yönden kabullendim, siz acaba ne düşündünüz de solluğu bize layık gördünüz?
1. isim , isim , isim , isim , Solmak işi
2. kimya , kimya , kimya , kimya , Isı, kızılötesi ışınlar ve kimyasal reaksiyonlar sonunda pigmentlerin renklerini yitirmesi
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Rengini yitirmek, rengi uçmak
1. Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?
1. Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?
2. Tazeliğini, diriliğini veya parlaklığını yitirmek
1. Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu.
1. Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Bir müzik parçasının bir kişi tarafından söylenmesi veya çalınması
Lisan : İtalyanca solo
Telaffuz : so'lo
1. bir müzik parçasını tek başına söylemek veya çalmak
1. Saksafoncu, saksafonun borusunu havalara kaldırarak sololar yapıyordu.
1. Saksafoncu, saksafonun borusunu havalara kaldırarak sololar yapıyordu.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Orta derinin iki tabakası arasında bulunan ve oğulcukta genel vücut boşluğunu oluşturan oyuk
Lisan : Fransızca coelome
Telaffuz : l ince okunur
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Bir vücut boşluğu bulunan hayvanlar
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Gevşeyip kendini koyuvermiş
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Şişmanken zayıflamak
2. Gevşemek, pörsümek
solucan düşürücü, solucan otu, bağırsak solucanı, yer solucanı, iplik solucanlar, ipsi solucanlar, yassı solucanlar, yuvarlak solucanlar
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Yuvarlak veya yassı, uzun kurtlara verilen genel ad
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Bağırsak kurtlarını öldürmeye veya organizmadan dışarı atmaya yarayan ilaç
1. solgun ve zayıf (kimse)
1. Solucan gibi cılız ve pis bir çocukmuş.
1. Solucan gibi cılız ve pis bir çocukmuş.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Birleşikgillerden, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde yetişen, 15-35 santimetre yüksekliğinde, yuvarlak yapraklı çiçekleri solucan düşürücü olarak kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki (Pelargonium endlicherianum)
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Halkalılardan, yer solucanı, tenya, askarit gibi vücutları uzun, yumuşak ve ayaksız hayvanları içine alan takım
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nefes darlığına tutulmuş
2. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Uzaklarda esen rüzgârdan sonra başlayan dalga hareketi
1. Adaların kıyılarına gürleyen açık deniz soluğanları, ıssız koylara ak bir çizgi çekmişler.
1. Adaların kıyılarına gürleyen açık deniz soluğanları, ıssız koylara ak bir çizgi çekmişler.
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Sık soluyan (hayvan)
1. Karakolun hizası dönülürken sakağılı, soluğan, bir deri bir kemik beygirlerden biri küttedek çatlayıverirdi.
1. Karakolun hizası dönülürken sakağılı, soluğan, bir deri bir kemik beygirlerden biri küttedek çatlayıverirdi.
1. bir yere hemen gitmek veya sığınmak
1. Balığı sırtlayınca soluğu ninesinin kulübesinde aldı.
1. Balığı sırtlayınca soluğu ninesinin kulübesinde aldı.
1. soluk almaz duruma gelmek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , aşırı heyecanlanmak
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , gücü tükenmek
1. bir şey çok heyecan veya korku vermek
1. Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti.
1. Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti.
soluk benizli
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rengi atmış olan, solmuş, uçuk
1. General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor.
1. General, soluk dudaklarını parmaklarının arasına alarak acı acı gülüyor.
2. Parlaklığını, gücünü yitirmiş (ışık)
1. Bahçeye, kafeslerden elenen soluk bir ışık vurmuş.
1. Bahçeye, kafeslerden elenen soluk bir ışık vurmuş.
3. Rengi kaybolmuş, matlaşmış (nesne)
soluk almadan, soluk borusu, soluk darlığı, soluk kesici, soluk soluğa, gürsoluk, ses soluk, bir solukta
1. isim , isim , isim , isim , Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes
1. Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı.
1. Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı.
2. Ciğerlere hava alıp verme
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tarz
1. Gençler dergimize yeni bir soluk getirdiler.
1. Gençler dergimize yeni bir soluk getirdiler.