Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
soluk almadan
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Büyük bir dikkatle

Örnek:

1. Kendisini soluk almadan dinleyen sınıfın karşısında, talebesinden birini ayağa kaldırmış, konuşuyordu.

1. Kendisini soluk almadan dinleyen sınıfın karşısında, talebesinden birini ayağa kaldırmış, konuşuyordu.

2. Durmaksızın, sürekli


soluk almak
Anlamı:

1. havayı ciğerlere çekmek, nefes almak

Örnek:

1. Caddeye çıkınca derin soluk alıyorduk.

1. Caddeye çıkınca derin soluk alıyorduk.

2. dinlenmek

Örnek:

1. Hem biraz soluk alırım hem de adamcağızın gönlünü almış olurum.

1. Hem biraz soluk alırım hem de adamcağızın gönlünü almış olurum.


soluk benizli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sağlık sorunu sebebiyle yüzünün rengi solmuş olan

Örnek:

1. Yanına uzunca boylu, soluk benizli, gençten bir adam sokuldu.

1. Yanına uzunca boylu, soluk benizli, gençten bir adam sokuldu.


soluk benizlilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluk benizli olma durumu


soluk borusu
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Gırtlakla bronşlar arasında bulunan, yaklaşık 12 santimetre uzunluğunda, havanın akciğerlere girip çıkmasını sağlayan boru, nefes borusu


soluk darlığı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluk alamaz duruma gelme, nefes darlığı


soluk kesici
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok heyecan veya korku veren


soluk soluğa
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Koşmaktan güçlükle soluk alarak, sık sık soluyarak, yorgun, bitkin veya telaşlı bir biçimde, nefes nefese

Örnek:

1. Soluk soluğa kuytu bir yere sinip kafasını toplamaya çalıştı.

1. Soluk soluğa kuytu bir yere sinip kafasını toplamaya çalıştı.


soluk soluğa kalmak
Anlamı:

1. nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak

Örnek:

1. Çıkrıkçılar yokuşunu bir sincap çevikliğiyle tırmanır ve yokuşun üst başında soluk soluğa kalırdı.

1. Çıkrıkçılar yokuşunu bir sincap çevikliğiyle tırmanır ve yokuşun üst başında soluk soluğa kalırdı.


soluklama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluklamak durumu


soluklamak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Soluk duruma gelmek


soluklandırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluklandırmak işi


soluklandırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Soluklanma işini yaptırmak


soluklanış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluklanma işi


soluklanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluklanmak işi


soluklanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Rahat bir biçimde soluk almak

2. Dinlenmek

Örnek:

1. Durup soluklanmadan aslanlı kapısıyla övünmeye başladı.

1. Durup soluklanmadan aslanlı kapısıyla övünmeye başladı.


soluklaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluklaşmak durumu


soluklaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Gerçek rengini yitirmek, rengi solmak


solukluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluk olma durumu

2. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , Başı su altında tutarak yüzmeyi sağlayan soluk alma borusu, şnorkel


soluksuz
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Soluk alamayacak bir biçimde

2. Ara vermeden


soluksuzluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Soluksuz olma durumu

2. mecaz , mecaz , edebiyat , edebiyat , mecaz , mecaz , edebiyat , edebiyat , Herhangi bir konuda sürekli verimli olamama

Örnek:

1. Üstat, onları kısırlık, zayıflık, bücürlük ve soluksuzlukla suçlarken bu kuşağın saman ekmeği ile beslendiğini ileri sürmüştür.

1. Üstat, onları kısırlık, zayıflık, bücürlük ve soluksuzlukla suçlarken bu kuşağın saman ekmeği ile beslendiğini ileri sürmüştür.


soluma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Solumak işi

Örnek:

1. Bu kaotik şehrin en fazla, zaman tanımayan solumasını seviyordu.

1. Bu kaotik şehrin en fazla, zaman tanımayan solumasını seviyordu.


solumak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Nefes alıp vermek

Örnek:

1. Soluduğum duman havaya karışırken aniden, kendiliğinden, küçük, bit kadar küçücük bir fikir geldi aklıma.

1. Soluduğum duman havaya karışırken aniden, kendiliğinden, küçük, bit kadar küçücük bir fikir geldi aklıma.

2. Sık ve kesik soluk alıp vermek

Örnek:

1. Devlerle güreşmiş gibi soluyordu.

1. Devlerle güreşmiş gibi soluyordu.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zorlanmak, gücünün hepsini harcamak

Örnek:

1. Otomobil soluyarak Kırmızıtepe'ye tırmanmaya başladı.

1. Otomobil soluyarak Kırmızıtepe'ye tırmanmaya başladı.


solungaç

İlgili Kelimeler:

yassı solungaçlılar

Anlamı:

1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Suda yaşayan hayvanların solunum organı, galsame


solungaçlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Solungacı olan