92406 kayıt bulundu.
1. bir yere dayanmak, yaslanmak
1. Kocaman duvara sırtını vererek üstüne zencefil ve tarçın serpilmiş salep içerlerdi.
1. Kocaman duvara sırtını vererek üstüne zencefil ve tarçın serpilmiş salep içerlerdi.
2. güçlü birine, bir yere güvenmek
1. güreşte hasmı sırtüstü yere yatırarak yenmek
2. üstün gelmek
Ön Takı : (birinin)
1. -i , -i , -i , -i , Sırtına alıp yüklenmek
1. Balığı sırtlayınca soluğu ninesinin kulübesinde aldı.
1. Balığı sırtlayınca soluğu ninesinin kulübesinde aldı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birinin, bir şeyin sorumluluğunu, yükünü veya geçimini üzerine almak
1. Gazete satan Babuş daracık omuzlarıyla bir aileyi sırtlayacak.
1. Gazete satan Babuş daracık omuzlarıyla bir aileyi sırtlayacak.
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Sırtlangillerden, genellikle leşle beslenen, etçil, postu benekli bir hayvan, yeleli kurt (Hyaena)
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Omurgalı hayvanlardan memeliler sınıfına giren birçok türü içine alan etçil hayvanlar familyası
1. -i , -i , -i , -i , Sırtlamak işi yapılmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sorumluluk almak, üstüne almak
1. Eşini pek az görmüş, çocuklarının mesuliyetini tek başına sırtlanmak zorunda kalmış.
1. Eşini pek az görmüş, çocuklarının mesuliyetini tek başına sırtlanmak zorunda kalmış.
1. -i , -i , -i , -i , Sırtlama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Sırtlamaya gücü yetmek
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Türk müziğinde genellikle neşeli ve hareketli nağmeler içeren bir tür oyun havası
2. Ayağın yere sürtülerek veya yerde kaydırılarak oynanmasına dayalı, kadın erkek beraber oynanan bir tür halk oyunu
Lisan : Rumca
Telaffuz : si'rto
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sırtı yerde olmak üzere
1. İkide bir kendini sırtüstü saman dalgalarının içine atarak yüzme taklidi yapıyordu.
1. İkide bir kendini sırtüstü saman dalgalarının içine atarak yüzme taklidi yapıyordu.
Telaffuz : sı'rtüstü
1. sırtı yere gelmek üzere yatmak
1. Sırtüstü yatıp gözlerinizi kara bir bezle bağlayın.
1. Sırtüstü yatıp gözlerinizi kara bir bezle bağlayın.
2. hiçbir şey yapmamak
1. Üç gün sırtüstü yattım trende.
1. Üç gün sırtüstü yattım trende.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , çalışmadan rahat bir yaşam sürmek
1. isim , isim , isim , isim , Siirt iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : şi'rvan
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Atardamar
Lisan : Arapça şiryān
Telaffuz : şirya:n
sis bombası, sis farı, sis lambası, sis perdesi, buz sisi
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Atmosferin alt tabakalarındaki küçük su taneleri veya buhardan oluşan bulutların çok alçalarak yeryüzüne kadar inmesiyle oluşan duman
1. Kalküta'yı süt mavisi bir akşam sisi kaplıyor.
1. Kalküta'yı süt mavisi bir akşam sisi kaplıyor.
şişhane, şiş kebabı, şiş köfte, çöp şiş
1. isim , isim , isim , isim , Bir ucu sivri, demir veya ağaçtan, bazen silah gibi kullanılabilen ince uzun çubuk
2. Bu çubuğa veya şişe geçirilerek pişirilmiş olan et
3. Örgü örmekte kullanılan, metal, ağaç, kemik vb.nden yapılan uzun çubuk
1. Ablası bir an çorap şişlerini bırakıyor, gözleri doluyor.
1. Ablası bir an çorap şişlerini bırakıyor, gözleri doluyor.
kabaşiş
1. isim , isim , isim , isim , Şişmiş olan yer, şişlik
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şişmiş, şişkin
1. Emine Hanım'ın şiş gözleri daha sakindi.
1. Emine Hanım'ın şiş gözleri daha sakindi.
1. isim , isim , isim , isim , Otomobillerde sisli havalarda görüş mesafesini çoğaltan far