92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Öğrencileri genel eğitim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye hazırlayan, genellikle üç yıllık ortaöğretim okulu
1. Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı.
1. Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı.
Telaffuz : orta'okul
açıortay, kenarortay
1. sıfat , sıfat , matematik , matematik , sıfat , sıfat , matematik , matematik , Bir düzlem şeklin aynı yöndeki paralel bütün kirişlerini eşit parçalara bölen (çizgi)
2. Bir uzayı, bir yüzeyi eşit iki parçaya bölen (düzlem, çizgi)
1. ileri sürülmek, herkesin bilgisine sunulmak
2. bir kimse bir işi yapmak için kendini göstermek
1. Ve yarından itibaren kılıcım -yani kalemim- elimde ortaya atılacaktım.
1. Ve yarından itibaren kılıcım -yani kalemim- elimde ortaya atılacaktım.
1. söylemek, ileri sürmek
1. İşte bu söz üzerinedir ki Servet Bey, apartmana çıkmak emelini ciddi bir tasavvur hâlinde ortaya atmıştı.
1. İşte bu söz üzerinedir ki Servet Bey, apartmana çıkmak emelini ciddi bir tasavvur hâlinde ortaya atmıştı.
1. kaba konuşmada , kaba konuşmada , kaba konuşmada , kaba konuşmada , bir iş kıvamındayken, biri herkesin zihnini bulandıracak bir söz söylemek
1. Belki Tayfur'a gönlüm vardır diye ortaya balgam atıyor.
1. Belki Tayfur'a gönlüm vardır diye ortaya balgam atıyor.
1. delilleriyle göstermek, ispat etmek
1. Bu işteki uygunsuzluğu daha iyi ortaya çıkarmak için bir mukayese yapalım.
1. Bu işteki uygunsuzluğu daha iyi ortaya çıkarmak için bir mukayese yapalım.
1. yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek
1. ''... bizi, en azından Fahri'yle beni yadırgatan başka şeyler ortaya çıkmaya başladı.''
1. ''... bizi, en azından Fahri'yle beni yadırgatan başka şeyler ortaya çıkmaya başladı.''
2. biri kendini göstermek
1. Bir sergerde ortaya çıkarak devlete vergi ödemek istemeyenleri bir partide toplamıştır.
1. Bir sergerde ortaya çıkarak devlete vergi ödemek istemeyenleri bir partide toplamıştır.
1. çıkarmak, göstermek
2. açıklamak
1. Bunun için dağarcığında ne var ne yok, tümünü ortaya döker.
1. Bunun için dağarcığında ne var ne yok, tümünü ortaya döker.
1. herkesin görebileceği yere koymak
2. yaratmak, yapmak
3. açıklamak
1. En sonra da görüşlerini edebiyata kaçmayan bir açık yüreklilikle ortaya koydu.
1. En sonra da görüşlerini edebiyata kaçmayan bir açık yüreklilikle ortaya koydu.
1. anlatılmak, belirtilmek, söylenmek
1. Artık yazılacak satır, söylenecek söz, ortaya sürülecek düşünce kalmadı.
1. Artık yazılacak satır, söylenecek söz, ortaya sürülecek düşünce kalmadı.
1. herkes tarafından duyulmak
1. Günün birinde ortaya yayılan ölüm haberinde bir olağanüstülük yoktu.
1. Günün birinde ortaya yayılan ölüm haberinde bir olağanüstülük yoktu.
1. isim , isim , isim , isim , `Bir durumun, bir olayın duyulmamasını, yayılmamasını sağlayan önlemler almak` anlamındaki örtbas etmek ve `bir durum, bir olay duyulmamak, yayılmamak` anlamındaki örtbas olmak deyimlerinde geçer
1. Onlar da rezaleti örtbas etmek için kızı Bursa'ya kaçırdılar.
1. Onlar da rezaleti örtbas etmek için kızı Bursa'ya kaçırdılar.
2. Her türlü ayıbın örtbas olacağını sandığı bir uzak diyara alıp götürmüştür.
2. Her türlü ayıbın örtbas olacağını sandığı bir uzak diyara alıp götürmüştür.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Hayvanların vücudunu örten deri, kıl, tüy, pul vb. dokuların bütünü
2. Bazı organları örten zarlar
1. isim , isim , isim , isim , Kemikteki biçim bozukluğunu düzelten, bozukluğun ekleme vereceği yükü azaltan veya felçli kasa destek veren araç
Lisan : Fransızca orthèse
1. isim , isim , isim , isim , Örtmek işi
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Başörtüsü
1. Kızlığında, başlarına soluk örtmelerini alır, yünlerini sırtlar, ırmak boyuna yün boyamaya giderdi.
1. Kızlığında, başlarına soluk örtmelerini alır, yünlerini sırtlar, ırmak boyuna yün boyamaya giderdi.
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Üstü kapalı, önü açık yer
1. Damın örtmesinin altında hasta koyunlara bakıyordu bir adamla beraber.
1. Damın örtmesinin altında hasta koyunlara bakıyordu bir adamla beraber.
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Söylenmesi kaba, çirkin veya sakıncalı görülen nesnelerin, kavramların, başka kelimelerle daha uygun ve edepli bir biçimde anlatılması, edebikelam
2. Kandırma, gizleme
örtbas
1. -i , -i , -i , -i , Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
1. Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü.
1. Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü.
2. Kapamak
1. Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü.
1. Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü.
3. Kaplamak
1. Sarmaşıklar duvarları örtmüş.
1. Sarmaşıklar duvarları örtmüş.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak
1. Birinin suçunu örtmek.
1. Birinin suçunu örtmek.
1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Hristiyan mezheplerinden biri
2. Bu mezhebe bağlı olan kimse
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dogmaya ve kilise öğretisine uygun olan
Özel: Evet
Lisan : Fransızca orthodoxe
1. isim , isim , isim , isim , Meşru kilisenin resmî kararlarına uygun öğreti ve düşüncelerin bütünü
2. Doğu Hristiyan kiliseleri tarafından sürdürülen, Yunan ve Slavların çoğunun benimsediği mezhep
Özel: Evet