92406 kayıt bulundu.
1. -le , -le , -le , -le , Aynı noktalarda ve düzlemlerde kesişmek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İki görüş, düşünce, sözcük, cümle birbiriyle tam olarak uyuşmak
1. Ancak çarpık bir felsefe anlayışı felsefe ile dünya görüşünün örtüştüğünü savunabilir.
1. Ancak çarpık bir felsefe anlayışı felsefe ile dünya görüşünün örtüştüğünü savunabilir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Örtüsü olmayan
2. Örtülmemiş
1. İşte yalının penceresinde yengemin örtüsüz başı renkli bir demet...
1. İşte yalının penceresinde yengemin örtüsüz başı renkli bir demet...
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Açık seçik, gizlenmeyen
1. En ciddileri bile cıvıtan meclis, örtüsüz telmihlere, taşkın hareketlere de müsamaha etmeye başlamıştı.
1. En ciddileri bile cıvıtan meclis, örtüsüz telmihlere, taşkın hareketlere de müsamaha etmeye başlamıştı.
1. örtünmesini sağlamak
1. Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun.
1. Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun.
1. isim , isim , isim , isim , Örme işi
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Yama olarak yapılan örgü
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set
besi örü
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Otlak
döngel orucu, ölüm orucu
1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Tanrı'ya ibadet amacıyla yeme, içme vb. şeylerden belli bir süre kendini alıkoyma
1. Eh, biz her vakit duamızı, orucumuzu eksik etmeyiz, çok şükür!
1. Eh, biz her vakit duamızı, orucumuzu eksik etmeyiz, çok şükür!
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok sevilen veya istenen şeylerden uzak durma
Lisan : Farsça rūze
1. bir şey yiyerek, içerek orucunu sona erdirmek
1. Akşam Rabia ile beraber yine oruç bozuyor, iftar ediyoruz.
1. Akşam Rabia ile beraber yine oruç bozuyor, iftar ediyoruz.
1. oruç ibadetini yerine getirmek
1. Bütün sene cumadan gayri günlerde oruç tutarım.
1. Bütün sene cumadan gayri günlerde oruç tutarım.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Oruç tutan (kimse), niyetli, ağzı kilitli
1. Semtin oruçlu halkı süzülmüş benizliler / Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer
1. Semtin oruçlu halkı süzülmüş benizliler / Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer
1. isim , isim , isim , isim , Örme işi yapan kimse
2. Kumaş ve örgülerdeki yırtıkları, delikleri onaran kimse veya bu işlerin yapıldığı yer
3. Duvar yapan veya onaran kimse, yapı ustası
1. herhangi bir şeyi yemez içmez olmak
2. bir şeyi yapmaz olmak
1. Ayıplama kardeş, üç gündür lakırtı orucundayım.
1. Ayıplama kardeş, üç gündür lakırtı orucundayım.
1. Kendi ipiyle onarılmış kısım
1. Eğer örük varsa artık paltonun bizimkine ait olduğuna hükmederim.
1. Eğer örük varsa artık paltonun bizimkine ait olduğuna hükmederim.
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Saç örgüsü
1. isim , isim , isim , isim , Örülmek işi
1. Kelimelerin seçilmesi, cümlelerin örülmesi, ahengin bulunması için müşahhas esaslara sahip olmuştu.
1. Kelimelerin seçilmesi, cümlelerin örülmesi, ahengin bulunması için müşahhas esaslara sahip olmuştu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Örme işi yapılmak
1. Haftalık magazinlerin ağız sakızı ettiği konulardan ne ararsanız onlarla örülmüştür konuşmaları.
1. Haftalık magazinlerin ağız sakızı ettiği konulardan ne ararsanız onlarla örülmüştür konuşmaları.