92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ulaştırma
Lisan : Arapça munāḳalāt
Telaffuz : müna:kala:tı, l ince okunur
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ulaşım
2. Bir şeyi bir yerden bir yere aktarma
Lisan : Arapça munāḳale
Telaffuz : müna:kale
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Eksiltme
Lisan : Arapça munāḳaṣa
Telaffuz : müna:kasa
1. isim , isim , isim , isim , Tartışma
1. Seninki mızıkçılık etmeye kalkıyor da onun için münakaşasını yapıyoruz.
1. Seninki mızıkçılık etmeye kalkıyor da onun için münakaşasını yapıyoruz.
Lisan : Arapça munāḳaşa
Telaffuz : müna:kaşa
1. tartışmak
1. Düşüncenin namuslu olarak münakaşa edildiği yer, sanat değil fikir eserleridir.
1. Düşüncenin namuslu olarak münakaşa edildiği yer, sanat değil fikir eserleridir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Münakaşası olan, içinde veya üzerinde münakaşa edilen
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , İlgiler, ilişkiler
Lisan : Arapça munāsebāt
Telaffuz : müna:seba:tı
1. isim , isim , isim , isim , İlişik, ilişki, ilinti
1. İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım.
1. İzmir'den, ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım.
2. İki şey arasındaki uygunluk
1. Yüzle ahlak arasında herhâlde müthiş bir münasebet vardır.
1. Yüzle ahlak arasında herhâlde müthiş bir münasebet vardır.
3. Sebep, vesile, gerekçe, neden
Lisan : Arapça munāsebet
Telaffuz : müna:sebet
1. tanışma yolu açmak, ilişki kurmak
1. Onunla temas ve münasebete girmektense hiçbir şey yapmamayı ve hazır paradan yemeyi tercih ediyorum.
1. Onunla temas ve münasebete girmektense hiçbir şey yapmamayı ve hazır paradan yemeyi tercih ediyorum.
2. cinsel yaklaşımda bulunmak
1. sırası gelmek
1. Bir münasebeti düşerse söylerim.
1. Bir münasebeti düşerse söylerim.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Dolayısıyla, sebebiyle, itibarıyla, ilgisinden dolayı
Telaffuz : münasebeti'yle
münasebetli münasebetsiz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İlişiği olan, ilişkili
2. Uygun, yakışık alan
münasebetli münasebetsiz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin
1. Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik.
1. Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik.
2. Ters, aksi
1. Hep böyle münasebetsiz sıralarda beni arar.
1. Hep böyle münasebetsiz sıralarda beni arar.
3. Yakışıksız iş gören, sıra, saygı gözetmeyen (kimse)
1. Sinirli, ukala, münasebetsiz herifin biridir.
1. Sinirli, ukala, münasebetsiz herifin biridir.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Münasebetsiz bir biçimde
Telaffuz : münasebetsi'zce
1. isim , isim , isim , isim , Münasebetsiz olma durumu
2. Münasebetsizce davranış
1. Bir daha böyle münasebetsizlik yapmayacağına yemin etmesi şartıyla karımı affettim.
1. Bir daha böyle münasebetsizlik yapmayacağına yemin etmesi şartıyla karımı affettim.
lisanımünasip
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uygun, yerinde
1. Bizim bu dünyadaki hayatımız da bir çileden ibaret olduğu düşünülecek olursa en münasip çilenin de burada olması icap ediyordu.
1. Bizim bu dünyadaki hayatımız da bir çileden ibaret olduğu düşünülecek olursa en münasip çilenin de burada olması icap ediyordu.
2. Beğenilen, hoşa giden
1. Yaşta küçük amma boyda münasip / Sallanıyor bir fidanca dal gibi
1. Yaşta küçük amma boyda münasip / Sallanıyor bir fidanca dal gibi
Lisan : Arapça munāsib
Telaffuz : müna:sip
1. uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek
1. El işlerini, bilhassa ziraatı münasip buldu.
1. El işlerini, bilhassa ziraatı münasip buldu.