92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kirpik
Lisan : Farsça mujgān
Telaffuz : müjgâ:nı
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , matematik , matematik , fizik , fizik , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , matematik , matematik , fizik , fizik , İçbükey
Lisan : Arapça muḳaʿʿar
1. isim , isim , isim , isim , Karşılık verme, karşılama, karşılık
2. Karşı gelme, başkaldırma
3. Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur'an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur'an'ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi
1. Tevfik'in kızı selatin camilerine ramazanda mukabele için büyük ücretlerle çağrılıyordu.
1. Tevfik'in kızı selatin camilerine ramazanda mukabele için büyük ücretlerle çağrılıyordu.
4. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma
Lisan : Arapça muḳābele
Telaffuz : muka:bele
1. karşılık vermek, karşılıkta bulunmak
1. Dâhilî isyanlara mukabele ve mukavemet ettik.
1. Dâhilî isyanlara mukabele ve mukavemet ettik.
2. karşı gelmek
1. topluluk karşısında dinleyicilerin takip edebileceği biçimde Kur'an'ı okumak
1. isim , isim , isim , isim , Camilerde Kur'an okuyan kimse
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Bürolarda temize çekilmiş hesapları müsveddeleri ile karşılaştıran görevli
3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Askerin yoklamasını yapan kimse
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Karşılığı olmayan
1. Yaptığı edep dışı hareketleri nasıl olup da mukabelesiz bırakıyorsunuz?
1. Yaptığı edep dışı hareketleri nasıl olup da mukabelesiz bırakıyorsunuz?
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan
1. Düşmanlarla beraber Anadolu'da mukabil teşkilat yapmak üzere yetmiş beş kişi kadar göndermiş.
1. Düşmanlarla beraber Anadolu'da mukabil teşkilat yapmak üzere yetmiş beş kişi kadar göndermiş.
2. Bir şeyin karşısında bulunan
3. Karşılıklı
1. Hatta bir halıdaki mukabil iki şekilden bile biri diğerine tamamıyla müşabih değildir.
1. Hatta bir halıdaki mukabil iki şekilden bile biri diğerine tamamıyla müşabih değildir.
4. zarf , zarf , zarf , zarf , Karşılık olarak
1. Bir iki iyi habere mukabil her gün nice kaza ve bela haberleri verir.
1. Bir iki iyi habere mukabil her gün nice kaza ve bela haberleri verir.
5. zarf , zarf , zarf , zarf , Rağmen
1. Oraya altın parlaklığı veren guruplara mukabil buradan her sabah pırıl pırıl bir güneş doğduğunu da ben çok defalar gördüm.
1. Oraya altın parlaklığı veren guruplara mukabil buradan her sabah pırıl pırıl bir güneş doğduğunu da ben çok defalar gördüm.
Lisan : Arapça muḳābil
Telaffuz : muka:bil
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Önce gelen, önceki
2. isim , isim , mantık , mantık , isim , isim , mantık , mantık , Öncül
Lisan : Arapça muḳaddem
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Önce, evvelce, eskiden
Lisan : Arapça muḳaddemā
Telaffuz : mukaddema:
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan
1. Her şey mukadderdir, amenna, akacak kan damarda durmaz derler.
1. Her şey mukadderdir, amenna, akacak kan damarda durmaz derler.
Lisan : Arapça muḳadder
1. alnında yazılı olmak, belirlenmiş olmak
1. Cennet denilen şeyin bir gün gelip insanlara mukadder olabileceğini düşündüm.
1. Cennet denilen şeyin bir gün gelip insanlara mukadder olabileceğini düşündüm.
1. isim , isim , isim , isim , Yazgı
1. Ben öyle istiyorum. Mukadderat denilen büyük kuvvet öyle istiyor.
1. Ben öyle istiyorum. Mukadderat denilen büyük kuvvet öyle istiyor.
Lisan : Arapça muḳadderāt
Telaffuz : mukaddera:tı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kutsal
1. Fasih, içini çekti, mukaddes bir taş heykelden istimdat eden bir biçare tavrını aldı.
1. Fasih, içini çekti, mukaddes bir taş heykelden istimdat eden bir biçare tavrını aldı.
Lisan : Arapça muḳaddes
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kutsal sayılan inanç ve davranışlar
Lisan : Arapça muḳaddesāt
Telaffuz : mukaddesa:tı
1. isim , isim , isim , isim , Kutsal tanınan şeylere aşırı ölçüde bağlılık gösteren kimse
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ön söz
2. Bir olayın başlangıcı
1. Babam, 'eti senin, kemiği benim!' mukaddimesiyle beni hocaya emanet ettiğini söyledi.
1. Babam, 'eti senin, kemiği benim!' mukaddimesiyle beni hocaya emanet ettiğini söyledi.
Lisan : Arapça muḳaddime
teselli mükâfatı
1. isim , isim , isim , isim , Ödül
2. Değerlendirici, sevindirici davranış
Lisan : Arapça mukāfāt
Telaffuz : mükâ:fa:tı