Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
kavrayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrama işi

2. Kavrama, anlama, algılama yetisi

3. Motorlu araçlarda lastiğin tam olarak yolu kavraması

4. felsefe , felsefe , felsefe , felsefe , Bir algının doğrudan doğruya kavranması


kavrayışlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kolayca anlama, algılama yetisi olan


kavrayışlılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrayışlı olma durumu


kavrayışsız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavrayışı olmayan


kavrayışsızca
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kavrayış olmaksızın


Telaffuz : kavrayışsı'zca

kavrayışsızlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrayışsız olma durumu


kavrayıverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrayıvermek işi


kavrayıvermek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Çabucak kavramak

Örnek:

1. Ertesi günü ders bitimi, çocukların en cesur olanları olay yerine gidip yarım kulaç derinliğindeki çukuru gördüklerinde sahip oldukları gücü kavrayıverdiler.

1. Ertesi günü ders bitimi, çocukların en cesur olanları olay yerine gidip yarım kulaç derinliğindeki çukuru gördüklerinde sahip oldukları gücü kavrayıverdiler.


Telaffuz : kavrayı'vermek

kavruk
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavrulmuş olan

2. Kurumaya yüz tutmuş

Örnek:

1. Armutların en fenası, en kavruk, en lekeli ve en hamı bile asildir.

1. Armutların en fenası, en kavruk, en lekeli ve en hamı bile asildir.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zayıf

Örnek:

1. İşe yaramaz, cansız bir merkebimiz vardı. Sütsüz ve kavruk bir de dişi devemiz.

1. İşe yaramaz, cansız bir merkebimiz vardı. Sütsüz ve kavruk bir de dişi devemiz.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yaşı ilerlemesine karşın iyi gelişememiş olan

Örnek:

1. Kalem gibi baldırlı, kavruk çocuklara para verdim.

1. Kalem gibi baldırlı, kavruk çocuklara para verdim.


kavrukluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavruk olma durumu


kavrulabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrulabilmek durumu


kavrulabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kavrulma ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Herkes zar zor kendi yağıyla kavrulabilirken şimdi kimsenin ne yağı kaldı ne suyu ne seli.

1. Herkes zar zor kendi yağıyla kavrulabilirken şimdi kimsenin ne yağı kaldı ne suyu ne seli.


kavrulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrulmak işi


kavrulmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kavurma işi yapılmak

2. Hayatın acılarına uğramak

Örnek:

1. Hayatın cehenneminde kavrulmuş bir insana bu kolay ve sakin ölümler yakışmıyor.

1. Hayatın cehenneminde kavrulmuş bir insana bu kolay ve sakin ölümler yakışmıyor.

3. Dış etkenler yüzünden özelliklerini yitirmek

Örnek:

1. Yeryüzünün sıcaktan kavrulduğu ve herkesin buram buram terlediği bu temmuz güneşinde benim ellerim buz gibi idi.

1. Yeryüzünün sıcaktan kavrulduğu ve herkesin buram buram terlediği bu temmuz güneşinde benim ellerim buz gibi idi.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yaşı ilerlemesine karşın iyi gelişememek, cılız kalmak


kavruluş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavrulma işi


kavşak

İlgili Kelimeler:

kavşak adası, döner kavşak

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yol vb. uzayıp giden şeylerin kesiştikleri veya birleştikleri yer

2. Bir ırmağın denize veya başka bir ırmağa döküldüğü, kavuştuğu yer, munsap


kavşak adası
Anlamı:

1. isim , isim , mimarlık , mimarlık , isim , isim , mimarlık , mimarlık , Kavşak içindeki hareketleri düzenleyen, üçgen, daire, dörtgen, damla vb. şekillerde olabilen ve dış kenarları bordür taşı ile sınırlandırılmış yapı


kavuk

İlgili Kelimeler:

dalkavuk, karakavuk, bektaşikavuğu, sidik kavuğu

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Pamuktan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı

Örnek:

1. Bu ziyafetlere gidilirken her günkü kavukla ferace ve samur kürk giyilir, atlara kemer rahtlar vurulurdu.

1. Bu ziyafetlere gidilirken her günkü kavukla ferace ve samur kürk giyilir, atlara kemer rahtlar vurulurdu.

2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , İçi boş şey

3. anatomi , anatomi , anatomi , anatomi , İdrar torbası


kavuk sallamak
Anlamı:

1. bir kimseye yaranmak için onun söz veya davranışlarını uygun bulmak, onaylamak

Örnek:

1. Boş bulundun, oğlum, hiç olmazsa bir iki saat kavuk sallayacaksın.

1. Boş bulundun, oğlum, hiç olmazsa bir iki saat kavuk sallayacaksın.


kavukçu
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kavuk yapan veya satan kimse

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birine yaranmak için onun söz veya davranışlarını uygun bulan, onaylayan kimse


kavukçuluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavukçunun yaptığı iş

2. Kavukçu olma durumu


kavuklu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavuk giymiş


Kavuklu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Orta oyununda hikâyeyi anlatıp asıl görevi üstlenen, espri ve komiklik yapan kişi


Özel: Evet

kavukluk

İlgili Kelimeler:

dalkavukluk

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kavuk koymaya yarayan küçük raf


kavuksuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavuk giymemiş

Örnek:

1. Üzerinde hafif elbiseler vardı, başı kavuksuzdu.

1. Üzerinde hafif elbiseler vardı, başı kavuksuzdu.