kavruk

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kavrulmuş olan

2. Kurumaya yüz tutmuş

Örnek:

1. Armutların en fenası, en kavruk, en lekeli ve en hamı bile asildir.

1. Armutların en fenası, en kavruk, en lekeli ve en hamı bile asildir.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zayıf

Örnek:

1. İşe yaramaz, cansız bir merkebimiz vardı. Sütsüz ve kavruk bir de dişi devemiz.

1. İşe yaramaz, cansız bir merkebimiz vardı. Sütsüz ve kavruk bir de dişi devemiz.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yaşı ilerlemesine karşın iyi gelişememiş olan

Örnek:

1. Kalem gibi baldırlı, kavruk çocuklara para verdim.

1. Kalem gibi baldırlı, kavruk çocuklara para verdim.