92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Seçkin, sivrilmiş, önde gelen
1. Beylerbeyi, eski Boğaziçi'nin en kalburüstü bürokratlarını barındıran güngörmüşlüğünün simgesi, bir köşesidir.
1. Beylerbeyi, eski Boğaziçi'nin en kalburüstü bürokratlarını barındıran güngörmüşlüğünün simgesi, bir köşesidir.
2. Değerli, güzel
1. Bugün dahi kalburüstü üç dört oyunu hâlâ, başta Viyana ve Peşte olmak üzere, oynanır durur.
1. Bugün dahi kalburüstü üç dört oyunu hâlâ, başta Viyana ve Peşte olmak üzere, oynanır durur.
3. Başarılı
Telaffuz : kalbu'rüstü
1. benzerleri arasında sivrilmiş olmak, seçkin duruma gelmek
1. Merkez azaları, âyandan birkaç kişi, mebusların hatırlıları ile ateşlilerden kalburüstüne gelenleri oradaydı.
1. Merkez azaları, âyandan birkaç kişi, mebusların hatırlıları ile ateşlilerden kalburüstüne gelenleri oradaydı.
kalça kemiği
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge
1. Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı.
1. Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Yassı, geniş, girintisi ve çıkıntısı çok olan, leğen veya kemik çatının ön ve yan bölümlerini oluşturan bir çift kemik, oma
1. isim , isim , isim , isim , Davulcuların, davulun sürtünmesine karşı giysilerini korumak amacıyla sol kalçalarına koydukları deri parçası
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Elle örülerek yapılan yassı halat
Lisan : İtalyanca calcetta
Telaffuz : kalçe'te
1. isim , isim , isim , isim , Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan veya meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi
Lisan : İtalyanca calzino
1. bundan başka, bununla birlikte
1. Kaldı ki büyük kızı, üç çocuğunun içinde en akıllı, en parlak olanıydı.
1. Kaldı ki büyük kızı, üç çocuğunun içinde en akıllı, en parlak olanıydı.
1. -i , -i , -i , -i , Kaldırma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Tiyatroyu kaldırabilirsiniz ve onun yerini sinema yahut televizyon tutabilir.
1. Tiyatroyu kaldırabilirsiniz ve onun yerini sinema yahut televizyon tutabilir.
2. Kaldırmaya gücü yetmek
1. İyi ama İngiliz donanmasının kaldıramayacağı leşi oradan nasıl kaldırabildiler.
1. İyi ama İngiliz donanmasının kaldıramayacağı leşi oradan nasıl kaldırabildiler.
çatal kaldıraç
1. isim , isim , isim , isim , Az bir kuvvet ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktası üzerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert çubuk, manivela
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Bazı organları yukarıya doğru hareket ettiren kas
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak kaldırılmak
1. Bütün o hazırlıklara, dökülen paralara, verilen zamana, zahmetlere rağmen, oyun apar topar iki hafta içinde kaldırılıveriyor.
1. Bütün o hazırlıklara, dökülen paralara, verilen zamana, zahmetlere rağmen, oyun apar topar iki hafta içinde kaldırılıveriyor.
Telaffuz : kaldırılı'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Kaldırılmak işi
1. Benim bunlara itirazım yoktu. Tek itirazım, annemin oynamaya kaldırılmasıydı.
1. Benim bunlara itirazım yoktu. Tek itirazım, annemin oynamaya kaldırılmasıydı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kaldırma işi yapılmak
1. Kaldırılmış harman yerlerinden buğday toplayıp açlığımızı öldürdük.
1. Kaldırılmış harman yerlerinden buğday toplayıp açlığımızı öldürdük.