92406 kayıt bulundu.
döke saça, küldöken, naldöken, palandöken
1. -i , -i , -i , -i , Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
1. İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek.
1. İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek.
2. Belli bir yere boşaltmak
1. Sigara tablasını dökmek.
1. Sigara tablasını dökmek.
3. Akıtmak, düşürmek
1. Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur.
1. Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur.
4. -e , -e , -e , -e , Saçmak, serpmek
1. Tavuklara yem döktü.
1. Tavuklara yem döktü.
5. Salmak, bırakmak
6. Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek
1. Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı...
1. Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı...
7. Teninde kızamık, kızıl, suçiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızı lekeler çıkmak
8. Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı vb.ni kalıba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak
1. Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler.
1. Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler.
9. Sulu hamuru kızgın yağ veya tepsinin içine akıtarak pişirmek
1. Lokma dökmek. Kadayıf dökmek.
1. Lokma dökmek. Kadayıf dökmek.
10. Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak
1. Sınıra asker dökmek.
1. Sınıra asker dökmek.
11. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çok söylemek
1. Dil dökmek.
1. Dil dökmek.
12. Bir şeyi yok etmek için atmak
1. Satılmayan hamsileri denize döktüler.
1. Satılmayan hamsileri denize döktüler.
13. -e , -e , -e , -e , Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak
1. Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider.
1. Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider.
14. Yakmak, tutuşturmak
1. Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi.
1. Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi.
15. Kullanmak, harcamak, sarf etmek
1. Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı.
1. Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı.
16. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak
1. Sınıfın yarısını döktüler.
1. Sınıfın yarısını döktüler.
17. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek
1. Para dökmek.
1. Para dökmek.
18. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak
1. Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?
1. Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?
1. isim , isim , isim , isim , Seksen dokuzdan sonra gelen sayının adı
2. Bu sayıyı gösteren 90 ve XC rakamlarının adı
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dokuz kere on, seksen dokuzdan bir artık
1. içinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doksan sıfatının üleştirme sayı sıfatı
2. Her birine doksan, her defasında doksanı bir arada olan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doksanar doksanar sıralanmış
2. Her biri doksan birimden oluşan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doksanın sıra sıfatı, sırada seksen dokuzuncudan sonra gelen
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde doksan tane bulunan
1. Doksanlık portakal sandığı.
1. Doksanlık portakal sandığı.
2. Doksan yaşında olan
1. Doksanlık bir ihtiyar.
1. Doksanlık bir ihtiyar.
uzman doktor, aile doktoru, akıl doktoru, çocuk doktoru, diş doktoru, göz doktoru, ruh doktoru
1. isim , isim , isim , isim , Hekim
1. Suzinak faslının eski yeni şarkıları birbirini takip ederken bu hâle gülen doktor gezinmeye başladı.
1. Suzinak faslının eski yeni şarkıları birbirini takip ederken bu hâle gülen doktor gezinmeye başladı.
2. Bir fakülteyi veya bir yüksekokulu bitirdikten sonra belli bir bilim dalında en yükseköğrenim basamağına vardığını, geçirdiği özel sınavla ve başarılı bir eserle gösterenlere verilen akademik unvan
Lisan : Fransızca docteur
1. tedavide çabuk ve kesin sonuç almak ümidiyle birçok doktora başvurmak
1. Çare bulunsun diye az mı ebe kapısı çaldılar, doktor doktor gezdiler?
1. Çare bulunsun diye az mı ebe kapısı çaldılar, doktor doktor gezdiler?
1. isim , isim , isim , isim , Bir fakülte veya yüksekokulu bitirdikten sonra o bilim dalında sınav ve bilimsel bir eserle erişilen derece, basamak
1. Gezdiricimiz, büyük romancı üstüne doktora tezini hazırlayan bir genç.
1. Gezdiricimiz, büyük romancı üstüne doktora tezini hazırlayan bir genç.
Lisan : Fransızca doctorat
Telaffuz : dokto'ra
1. yüksek lisans öğretiminden sonra üst düzeyde öğretim yapmak
1. Avrupa'da doktora yapmış bu doçent beye ne buyrulur?
1. Avrupa'da doktora yapmış bu doçent beye ne buyrulur?
1. isim , isim , isim , isim , Çocukların hasta ve doktor rolüne girerek oynadıkları oyun, doktorluk
1. isim , isim , isim , isim , Hekim olma durumu, hekimlik, tabiplik
2. Doktorculuk
1. Küçükken beraber doktorluk oynardık, siz doktor olurdunuz.
1. Küçükken beraber doktorluk oynardık, siz doktor olurdunuz.
1. isim , isim , isim , isim , Öğreti
1. Millî kültür bir doktrin değil, yüzlerce eserden mürekkep bir kütüphane ve müzedir.
1. Millî kültür bir doktrin değil, yüzlerce eserden mürekkep bir kütüphane ve müzedir.
Lisan : Fransızca doctrine
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Döktürme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dökme işini yaptırmak
2. nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Kolaylıkla ve güzel söylemek, yazmak veya oynamak
1. Walter Scott da bir tek çizik olmadan dört yüz, beş yüz sayfa döktürürmüş.
1. Walter Scott da bir tek çizik olmadan dört yüz, beş yüz sayfa döktürürmüş.