92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Kemanın içinde, alt ve üst kapakları arasında dikili duran çubuk
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Aşırı düşmanlık güden kimse
1. Bu adam benim can düşmanımdır. Haksız yere beni katlediyor.
1. Bu adam benim can düşmanımdır. Haksız yere beni katlediyor.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Genellikle yeşilken yenen sert, sulu bir tür erik
1. ünlem , ünlem , mecaz , mecaz , ünlem , ünlem , mecaz , mecaz , Çok imrenilen iyi veya güzel şeyler, davranışlar karşısında söylenen bir söz, can kurban
1. canlanmak, güçlenmek
1. Vücudumuza serinlik, ferahlık yayılıyor / Kan verilen bir yaralı imişçesine cismime can geliyor
1. Vücudumuza serinlik, ferahlık yayılıyor / Kan verilen bir yaralı imişçesine cismime can geliyor
Ön Takı : (bir şeye)
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ölüm korkusundan doğan güçlü bir tepki ile
1. Feridun'un, kasıklarıma doğru indirdiği son bir tekme üzerine can havliyle onun gırtlağına atıldım.
1. Feridun'un, kasıklarıma doğru indirdiği son bir tekme üzerine can havliyle onun gırtlağına atıldım.
1. her şeyden vazgeçip sadece kendi hayatını koruma veya kurtarma çabasında olmak
1. isim , isim , isim , isim , Ölüm korkusu
1. Sormayın, can korkusuyla insan ne yaptığını bilemez.
1. Sormayın, can korkusuyla insan ne yaptığını bilemez.
1. isim , isim , isim , isim , İçinde çan bulunan uzun, yüksek kule
1. Baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir.
1. Baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , En önemli husus, vurgulanması gereken yer
1. Bütün şikâyetlerinin can noktası bu cins maskaralıklar değil mi?
1. Bütün şikâyetlerinin can noktası bu cins maskaralıklar değil mi?
1. sevimli, hoş görünmek
1. Yok canım, öyle demişim demek, derken ne kadar da can olurdu.
1. Yok canım, öyle demişim demek, derken ne kadar da can olurdu.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Canını vererek veya tehlikeye koyarak
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Herkesin kendi canının kaygısına düştüğü ve kendini kurtarmaya çalıştığı bir durum
1. Can pazarı bu. Bir operatör gibi hesaplı saplayabilir misin?
1. Can pazarı bu. Bir operatör gibi hesaplı saplayabilir misin?
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik, bunalım
1. Genç kadın, can sıkıntısıyla yüzünü ekşitti.
1. Genç kadın, can sıkıntısıyla yüzünü ekşitti.
1. bıkkınlık vermek
1. Adam sizin çok can sıktığınızı, çok anlayışsız ve inatçı olduğunuzu ifade etmek üzere ters bir bakışla bakıyor yüzünüze.
1. Adam sizin çok can sıktığınızı, çok anlayışsız ve inatçı olduğunuzu ifade etmek üzere ters bir bakışla bakıyor yüzünüze.
2. huzur bozmak
1. Hani hakikati bilmek iyi şeydir ama bu kadarı da onu değiştiremediğiniz için can sıkıyor.
1. Hani hakikati bilmek iyi şeydir ama bu kadarı da onu değiştiremediğiniz için can sıkıyor.
1. isim , isim , isim , isim , İçtenlikle konuşan çok yakın dostlar bir arada söyleşip dertleşme
1. Pazar akşamı bizim can sohbetine sizi de bekleyeceğiz.
1. Pazar akşamı bizim can sohbetine sizi de bekleyeceğiz.
1. isim , isim , isim , isim , Yeni dikilen fide veya fidanlara verilen az miktardaki ilk su