92406 kayıt bulundu.
1. kaygısızca yiyip içip rahatına bakmak
2. başkasının yiyeceğini, içeceğini sağlamak
1. `insan yiyeceğine önem vererek güçlenebilir veya yemeden yaşamak mümkün değildir` anlamında kullanılan bir söz
1. Mustafa da boğazlı adam. Can boğazdan gelir, diyor, yiyor.
1. Mustafa da boğazlı adam. Can boğazdan gelir, diyor, yiyor.
1. ölmek
1. Sırası gelince kendi paylarına düşen can borcunu da ödediler.
1. Sırası gelince kendi paylarına düşen can borcunu da ödediler.
1. `insan, canının değerini bilmeli, onu yıpratmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz
1. dirilmek, canlanmak
1. Eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / Can bulmak üzredir yeni baştan bahar ile
1. Eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / Can bulmak üzredir yeni baştan bahar ile
1. isim , isim , isim , isim , Aşırı üzüntü sebebiyle canın sıkılma, bunalma durumu
1. Günlerce, haftalarca üstümüze memleket yıkılmış gibi bir can bunaltısı içinde kıvrandık.
1. Günlerce, haftalarca üstümüze memleket yıkılmış gibi bir can bunaltısı içinde kıvrandık.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Varlığını kanıtlamak amacıyla gösterilen aşırı gayret
1. isim , isim , isim , isim , Sürekli ve yüksek sesle edilen gevezelik
1. Bütün gün onun çan çanından bıktım.
1. Bütün gün onun çan çanından bıktım.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Çan sesine benzer ses çıkararak
1. bir tehlike anında herkesin kendi canının, kendi başının kaygısına düştüğünü anlatan bir söz
1. Gecenin karanlığında bütün bir mahalle donanma fişekleri gibi ateş almış. Sokaklarda herkes can cana, baş başa... Tulumbacı naraları, çığlıklar, borular.
1. Gecenin karanlığında bütün bir mahalle donanma fişekleri gibi ateş almış. Sokaklarda herkes can cana, baş başa... Tulumbacı naraları, çığlıklar, borular.
2. birbirini seven iki kişi bir arada yalnız olarak
1. `bir kişi için kendi canı, başkasının canından daha tatlıdır` anlamında kullanılan bir söz
1. `insan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar` anlamında kullanılan bir söz
1. ölmek üzere bulunmak
1. Bir uzun can çekişme bunun her anı bence / İçimi sızlatan şey ölüm değil işkence
1. Bir uzun can çekişme bunun her anı bence / İçimi sızlatan şey ölüm değil işkence
2. sona ermek, tükenmek, bitmek
1. Yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın can çekiştiğini görürsünüz.
1. Yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın can çekiştiğini görürsünüz.
1. `bir işte çeşitli sıkıntı ve üzüntülerle karşılaşıp olağanüstü gayret harcamaktansa o işten vazgeçmek daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Çan çiçeğigillerden, süs bitkisi olarak ekilen ve çiçekleri çan biçiminde olan bir bitki cinsi, meryemanaeldiveni, boru çiçeği (Campanula medium)
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Bitişik taç yapraklılardan, örneği çan çiçeği olan bir bitki familyası, boru çiçeğigiller
1. `insanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir` anlamında kullanılan bir söz
1. `insanın kendisi herkesten daha değerlidir` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , En önemli veya hassas nokta, bir şeyin yaşaması için en önemli araç
1. konuya en önemli yerinden yaklaşmak
2. birinin en zayıf noktasından yararlanmak
1. bir şey karşısında insanın dayanıklılığı elden gitmek
1. Bir lacivert petunya vardır ki renginin hoşluğuna canlar dayanmaz.
1. Bir lacivert petunya vardır ki renginin hoşluğuna canlar dayanmaz.
1. zor bir durumdan kurtulmaya çalışmak
1. Herkes can derdinde, ben de Şahin'in ardına düşmüşüm.
1. Herkes can derdinde, ben de Şahin'in ardına düşmüşüm.