Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
ağırayak
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Doğurması yakın (kadın)


Telaffuz : ağı'rayak

ağırbaşlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Davranışları ölçülü, olgun (kimse), vakur, ciddi, hoppa karşıtı

Örnek:

1. Büyüdükçe sabırlı, ağırbaşlı bir insan oldu.

1. Büyüdükçe sabırlı, ağırbaşlı bir insan oldu.

2. Değeri çok olan, ağır

Örnek:

1. Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır.

1. Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır.

3. Gösterişli


Telaffuz : ağı'rbaşlı

ağırbaşlılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırbaşlı olma durumu, vakar, ciddilik, ciddiyet, vakurluk

Örnek:

1. İlim oldukça gelişmiş bir zekâ, dikkat, çalışkanlık, sükûnet ve ağırbaşlılık ister.

1. İlim oldukça gelişmiş bir zekâ, dikkat, çalışkanlık, sükûnet ve ağırbaşlılık ister.


ağırca
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Oldukça ağır

Örnek:

1. Biraz sonra aşağıda bir kapı açıldığı, sonra da ağırca bir şeyin devrildiği duyulur.

1. Biraz sonra aşağıda bir kapı açıldığı, sonra da ağırca bir şeyin devrildiği duyulur.

2. Kötüleşmiş (hasta)

3. zarf , zarf , zarf , zarf , (ağı'rca) Oldukça ağır bir biçimde


ağırcanlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok yavaş iş yapan, çevik olmayan

2. Varlığı sıkıntı veren, sevimsiz

3. Tembel

4. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Gebe (kadın)


Telaffuz : ağı'rcanlı

ağırcanlılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hareketlerin yavaş olması, tembelce davranış biçimi


ağırdan almak
Anlamı:

1. bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek

Örnek:

1. Görüyorsunuz ki bu soyadı konusunda benim ağırdan alışım bir tembellik değil.

1. Görüyorsunuz ki bu soyadı konusunda benim ağırdan alışım bir tembellik değil.

2. bir işi gönülsüz, isteksiz yapmak

Örnek:

1. Ama üstüme düşüldü mü bende bir gönül tokluğu, bir nazlanma, bir ağırdan alış.

1. Ama üstüme düşüldü mü bende bir gönül tokluğu, bir nazlanma, bir ağırdan alış.


ağırelli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Eli ağır


Telaffuz : ağı'relli

ağırellilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Eli ağırlık


ağırına gitmek
Anlamı:

1. onuruna dokunmak veya gücüne gitmek

Örnek:

1. Kimse dört çocuklu bir aileye ev vermek istememiş. Bu, büsbütün ağırına gitmiş.

1. Kimse dört çocuklu bir aileye ev vermek istememiş. Bu, büsbütün ağırına gitmiş.


ağırkanlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Ağırcanlı

2. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Hippokrates'in ortaya attığı ağırcanlılık, soğukluk, kolayca duygulanmayış gibi nitelikleri kendinde toplayan kişilik tipi


Telaffuz : ağı'rkanlı

ağırkanlılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırkanlı olma durumu

Örnek:

1. Belki ölenin de suçu olmuştur: Dalgınlık, vurdumduymazlık, ağırkanlılık gibilerden.

1. Belki ölenin de suçu olmuştur: Dalgınlık, vurdumduymazlık, ağırkanlılık gibilerden.


ağırlama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlamak işi, ikram, izaz

Örnek:

1. Kusursuz bir düzenle kurulmuş geleneksel iftar sofrası, yabancı konukları karşılamaya ve ağırlamaya hazırdı.

1. Kusursuz bir düzenle kurulmuş geleneksel iftar sofrası, yabancı konukları karşılamaya ve ağırlamaya hazırdı.

2. Gelin veya güveyi karşılanırken çalınan kıvrak bir hava


ağırlamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, gereksinimini sağlamak, ikram etmek, izaz etmek

Örnek:

1. Beni karşıladılar ve ağırladılar.

1. Beni karşıladılar ve ağırladılar.


ağırlanabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlanabilmek işi


ağırlanabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağırlanma ihtimali bulunmak


ağırlanış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlanma işi


ağırlanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlanmak işi


ağırlanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağırlama işine konu olmak

Örnek:

1. Misafirler aslında bu odada ağırlanır ama biz şimdi rıhtıma çıkacağız.

1. Misafirler aslında bu odada ağırlanır ama biz şimdi rıhtıma çıkacağız.


ağırlaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaşabilmek işi


ağırlaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağırlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak


ağırlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaşmak durumu


ağırlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağır duruma gelmek

2. Sıkıcı ve bunaltıcı bir durum almak

3. Gökyüzü bulutlu ve karanlık, iç karartıcı bir hâl almak

Örnek:

1. Büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi artık fark etmiyorduk.

1. Büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi artık fark etmiyorduk.

4. Yavaşlamak

Örnek:

1. Artık yavaş yavaş göçüyor, boyu kısalıyor, teni sararıyor, hareketleri ağırlaşıyordu.

1. Artık yavaş yavaş göçüyor, boyu kısalıyor, teni sararıyor, hareketleri ağırlaşıyordu.

5. Gebe kadın doğurması yaklaşmak

6. Yiyecek bozulmaya yüz tutmak

Örnek:

1. Bu et yarına kalırsa ağırlaşır.

1. Bu et yarına kalırsa ağırlaşır.

7. Organ görevini yapamaz duruma gelmek

8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ağırbaşlı olmak

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Güçleşmek, zorlaşmak

Örnek:

1. Geçim şartları ağırlaştı.

1. Geçim şartları ağırlaştı.

10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hasta tehlikeli duruma gelmek, fenalaşmak


ağırlaştırabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaştırabilmek işi


ağırlaştırabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Ağırlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Ağırlaştırmaya gücü yetmek