Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
ağırlaştırıcı neden
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Ağırlaştırıcı sebep

Örnek:

1. Böyle bir suç işlendiğinde aşkın ağırlaştırıcı nedenleri ne kadar hafifletici neden sayılır, bilmiyorum.

1. Böyle bir suç işlendiğinde aşkın ağırlaştırıcı nedenleri ne kadar hafifletici neden sayılır, bilmiyorum.


ağırlaştırıcı sebep
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Verilecek cezanın arttırılmasını gerektiren durum veya olay, ağırlaştırıcı neden


ağırlaştırılabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaştırılabilmek işi


ağırlaştırılabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağırlaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak


ağırlaştırılma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaştırılmak işi


ağırlaştırılmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ağırlaştırma işi yapılmak


ağırlaştırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlaştırmak işi


ağırlaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyin ağırlaşmasına yol açmak


ağırlatabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlatabilmek işi


ağırlatabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Ağırlatma ihtimali veya imkânı bulunmak


ağırlatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlatmak işi


ağırlatmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Ağırlama işini yaptırmak


ağırlayabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlayabilmek işi


ağırlayabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Ağırlama ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Bir değil, birkaç misafiri dahi ağırlayabiliriz.

1. Bir değil, birkaç misafiri dahi ağırlayabiliriz.

2. Ağırlama becerisi bulunmak


ağırlayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağırlama işi


ağırlığı olmak
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , etkisi büyük olmak

Örnek:

1. Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz.

1. Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz.


ağırlığınca altın etmek (veya değmek)
Anlamı:

1. çok değerli olmak


ağırlığını (ortaya) koymak
Anlamı:

1. kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek


ağırlık

İlgili Kelimeler:

ağırlık merkezi, ağırlık yitimi, başağırlık, gramağırlık, horoz ağırlık, kilogramağırlık, orta ağırlık, özgül ağırlık, sinek ağırlık, tüy ağırlık, atom ağırlığı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ağır olma durumu

Örnek:

1. Taşın ağırlığı.

1. Taşın ağırlığı.

2. Yükün ağırlığı.

2. Yükün ağırlığı.

2. Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne

3. Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer

4. Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum

Örnek:

1. Havanın ağırlığı.

1. Havanın ağırlığı.

5. Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum

6. Yük, külfet

Örnek:

1. Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır.

1. Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır.

7. Takı

Örnek:

1. Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti.

1. Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti.

8. Sorumluluk

Örnek:

1. Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim.

1. Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim.

9. Etki, baskı, güçlük

10. Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak

Örnek:

1. Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli.

1. Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli.

11. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın (II)

12. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkıntı

13. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ağırbaşlılık

Örnek:

1. Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi.

1. Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi.

14. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değerli olma durumu

Örnek:

1. Hediyenin ağırlığı.

1. Hediyenin ağırlığı.

15. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Uyuşukluk ve gevşeklik durumu

Örnek:

1. Beynime bir ağırlık peyda olmuştu.

1. Beynime bir ağırlık peyda olmuştu.

16. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri

Örnek:

1. Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum.

1. Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum.

17. fizik , fizik , fizik , fizik , Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite

18. spor , spor , spor , spor , Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori


ağırlık basmak (veya çökmek)
Anlamı:

1. gevşeklik ve uyku gelmek

2. ağır bir hava kaplamak

3. sessizlik oluşmak

Örnek:

1. Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı.

1. Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı.


ağırlık merkezi
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Bir cismin bütün noktalarına ayrı ayrı etki yapan yer çekimi kuvvetlerinden oluşmuş tek kuvvet durumundaki bileşkenin uygulama noktası

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işin en önemli bölümü


ağırlık olmak
Anlamı:

1. sıkıntı vermek

Örnek:

1. Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz.

1. Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz.

2. birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek


ağırlık yitimi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Her tür ticari malda kuruma, dökülme, bozulma vb. sebeplerle eksilme, fire


ağırlıklı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ağırlığı olan

2. Değerlendirmelerde üzerinde fazlaca durulan

3. Çoğunluğu oluşturan


ağırlıksız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ağırlığı olmayan