92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak bulaşmak
Telaffuz : bulaşı'vermek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bulaştığı yerden kolay temizlenemeyen, yapışkan
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sataşma, kavga etme alışkanlığı olan
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
1. Tabak bulaştı.
1. Tabak bulaştı.
2. -e , -e , -e , -e , İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek
1. Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı.
1. Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı.
3. -e , -e , -e , -e , Hastalık geçmek, sirayet etmek
1. Çocuğa suçiçeği bulaşmış.
1. Çocuğa suçiçeği bulaşmış.
4. -e , -e , -e , -e , Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek
1. Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı.
1. Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı.
5. -e , -e , -e , -e , İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak
1. Seninle hiç alakası olmayan bu işe bulaşmak istemiyorsun.
1. Seninle hiç alakası olmayan bu işe bulaşmak istemiyorsun.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Bulaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Bulaştırmaya gücü yetmek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bulaştırma işine konu olmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak bulaştırmak
Telaffuz : bulaştırı'vermek
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Bulama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Bulamaya gücü yetmek
bülbül çanağı, bülbülkonağı, bülbülyuvası, çeşmibülbül, tepeli bülbül, çalı bülbülü, yalı bülbülü
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Karatavukgillerden, sesinin güzelliği ile tanınmış olan ötücü kuş (Luscinia megarhynchos)
1. Bülbül kafeste şarkı söylemez.
1. Bülbül kafeste şarkı söylemez.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sesi çok güzel olan kimse
1. Hanende Nedim Bey ki gençliğinde Boğaziçi'nin bülbülü, en sevgili kuluyken artık onun da ihtiyarlamaya, sesinin bozulmaya başladığı söylenirdi.
1. Hanende Nedim Bey ki gençliğinde Boğaziçi'nin bülbülü, en sevgili kuluyken artık onun da ihtiyarlamaya, sesinin bozulmaya başladığı söylenirdi.
Lisan : Farsça bulbul
1. kolaylıkla konuşmak, okumak
1. Kadın bülbül gibi Fransızca konuşuyor.
1. Kadın bülbül gibi Fransızca konuşuyor.
2. itiraf etmek
1. itiraf ettirmek
1. Buluştukları zaman da onu bülbül gibi konuşturdu.
1. Buluştukları zaman da onu bülbül gibi konuşturdu.
1. güzel sesle, neşeyle konuşmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , itiraf etmek