92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -i , -i , Çabucak veya ansızın boğazlamak
Telaffuz : boğazlayı'vermek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Boğazı olan
1. Boğazlı testi.
1. Boğazlı testi.
2. Çok yemek yiyen, yemek isteği çok olan, iştahlı
1. Mustafa da boğazlı adam. Can boğazdan gelir, diyor, yiyor.
1. Mustafa da boğazlı adam. Can boğazdan gelir, diyor, yiyor.
1. isim , isim , isim , isim , Yozgat iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : boğa'zlıyan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Boğazı olmayan
2. Çok az yemek yiyen, iştahsız (kimse)
1. Zaten pek boğazsız bir kızdı.
1. Zaten pek boğazsız bir kızdı.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Boğdurma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Boğdurmaya gücü yetmek
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Boğma işini yaptırmak
1. Boğdurdukları masumları sarayın pencerelerinden denize atıyorlarmış.
1. Boğdurdukları masumları sarayın pencerelerinden denize atıyorlarmış.
1. isim , isim , isim , isim , Boğdurulmak işi
1. Sürüldükten sonra bile boğdurulması kolay bir iş olmadı.
1. Sürüldükten sonra bile boğdurulması kolay bir iş olmadı.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak boğdurmak
Telaffuz : boğduru'vermek
1. isim , isim , isim , isim , İncir, dut, kuru üzümün mayalandıktan sonra ilkel araçlarla damıtılmasıyla elde edilen, alkol derecesi yüksek bir rakı türü
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Genellikle çocuklarda öksürük nöbetleriyle kendisini gösteren bulaşıcı bir hastalık
ayıboğan, bağboğan, çakalboğan, gelinboğan, itboğan, kadıboğan, kaplanboğan, kurtboğan
1. -i , -i , -i , -i , Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek
1. Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı.
1. Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı.
2. El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak
3. Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek
4. Renkler uygun düşmemek
1. Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş.
1. Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Silik bir duruma getirmek, bastırmak
1. Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum.
1. Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum.
6. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Tamamıyla kaplamak, sarmak
1. Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu.
1. Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu.
7. -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , Peş peşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak
1. Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu.
1. Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu.
8. -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak
1. Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar.
1. Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar.
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gelişmesine engel olmak
10. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Bunaltmak
1. Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu.
1. Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu.
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Bir tür toygar kuşu