boğmak

fiil
İlgili Kelimeler:

ayıboğan, bağboğan, çakalboğan, gelinboğan, itboğan, kadıboğan, kaplanboğan, kurtboğan

Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek

Örnek:

1. Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı.

1. Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı.

2. El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak

3. Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek

4. Renkler uygun düşmemek

Örnek:

1. Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş.

1. Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Silik bir duruma getirmek, bastırmak

Örnek:

1. Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum.

1. Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum.

6. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Tamamıyla kaplamak, sarmak

Örnek:

1. Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu.

1. Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu.

7. -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , Peş peşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak

Örnek:

1. Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu.

1. Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu.

8. -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , -e , -e , -i , -i , mecaz , mecaz , Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak

Örnek:

1. Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar.

1. Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar.

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gelişmesine engel olmak

10. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Bunaltmak

Örnek:

1. Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu.

1. Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu.