92406 kayıt bulundu.
1. `gücü, büyüklüğü eksilmeyip aynı kalan yalnızca Tanrı'dır` anlamında kullanılan bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok kısa
1. Tekirimin tüyleri bir karış, kuyruğu kürk gibi değildir ancak huyu, her kedinin huyuna benzer.
1. Tekirimin tüyleri bir karış, kuyruğu kürk gibi değildir ancak huyu, her kedinin huyuna benzer.
2. Olması gerekenden uzun
1. Niye buraya bu kadar kılıksız, üstelik de bir karış sakallı geldim. Bak eski göz ağrılarına rastlayacakmışız.
1. Niye buraya bu kadar kılıksız, üstelik de bir karış sakallı geldim. Bak eski göz ağrılarına rastlayacakmışız.
3. Çok az
1. Bir karış toprağı yok.
1. Bir karış toprağı yok.
1. alay yollu , alay yollu , alay yollu , alay yollu , çok kısa boylu kimse
1. asık yüzlü bir biçimde
1. Çok geç saatlerde bir karış suratla giriyordu eve.
1. Çok geç saatlerde bir karış suratla giriyordu eve.
1. `sıkıntı veya yalnızlık yüzünden iki dost bile birbiriyle dalaşır, anlamsız konuşur` anlamında kullanılan bir söz
1. bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek
1. Muhalifler bizi bir kaşık suda boğmak istidadını gösteriyordu.
1. Muhalifler bizi bir kaşık suda boğmak istidadını gösteriyordu.
Ön Takı : (elinden gelse veya bıraksalar)
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Aslında
1. Bir kere sen konuşunca öteki şıp diye anlayacak.
1. Bir kere sen konuşunca öteki şıp diye anlayacak.
2. Bir defa olarak
1. Biz de bir kere sevinmeliydik / Çiçek açmış bir ağaç gibi çıldırasıya
1. Biz de bir kere sevinmeliydik / Çiçek açmış bir ağaç gibi çıldırasıya
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir kerelik
1. Siz benden vefalı çıktınız. Ben bir kerecik uğrayabildim size.
1. Siz benden vefalı çıktınız. Ben bir kerecik uğrayabildim size.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir kereye özgü olarak, bir defacık, bir defalık, bir kerecik
1. Bu bağışlanma bir kerelik.
1. Bu bağışlanma bir kerelik.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir zamanlar
1. Bir keresinde başı polisle belaya girmişti.
1. Bir keresinde başı polisle belaya girmişti.
1. `bir şeyi herkes ister ancak onu bir kişi elde edebilir` anlamında kullanılan bir söz
1. bir şeyi yapmak, çözmek için gerekli kolay ve kestirme yöntemi araştırmak
1. Yanlışını düzeltmek için bir kolayını aramaya başladı.
1. Yanlışını düzeltmek için bir kolayını aramaya başladı.
1. kolaylıkla yapabilmeyi sağlamak veya yapma yolunu bulmak
1. Etrafında, bir kolayını bulup dışarıya sızanlardan birkaç kişi ha bire ellerinden öpüyor.
1. Etrafında, bir kolayını bulup dışarıya sızanlardan birkaç kişi ha bire ellerinden öpüyor.
1. `aynı zamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır` anlamında kullanılan bir söz
1. `bir toplumda korkak kişi, kaygılı, heyecanlı sözleriyle kargaşa çıkarır` anlamında kullanılan bir söz
1. bir karı kocanın çocuklarının, yakınlarının yanlarında bulunmadığını veya çocukları olmadığını anlatan bir söz
1. Eve işçi, aşçı tutmam, kaynana, baldız istemem. Bir Köroğlu bir Ayvaz.
1. Eve işçi, aşçı tutmam, kaynana, baldız istemem. Bir Köroğlu bir Ayvaz.
1. terk edilmek, ilgilenilmemek, kendi kaderine terk edilmek
1. Böyle bir köşeye atılmak, iktidardan uzak kalmak, diri diri gömülmekti benim için.
1. Böyle bir köşeye atılmak, iktidardan uzak kalmak, diri diri gömülmekti benim için.
1. hiçbir işe karışmayarak yaşamak
1. Bir köşeye çekilip ölümü beklemek.
1. Bir köşeye çekilip ölümü beklemek.
1. saklamak, biriktirmek
1. Yıllardan beri dişinden tırnağından artırdığı, çoluk çocuğunun nafakasından kestiği parayı günün birinde, ben de bu zilletten kurtulurum umuduyla bir köşeye koymuştu.
1. Yıllardan beri dişinden tırnağından artırdığı, çoluk çocuğunun nafakasından kestiği parayı günün birinde, ben de bu zilletten kurtulurum umuduyla bir köşeye koymuştu.