Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
yükletebilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükletme ihtimali veya imkânı bulunmak


yükletilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yükletilmek işi


yükletilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Yükletme işi yapılmak


yükletme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yükletmek işi


yükletmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükleme işini yaptırmak

Örnek:

1. Boyuna kolumu çekip hep kabahati bana yükletiyor.

1. Boyuna kolumu çekip hep kabahati bana yükletiyor.


yüklettirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüklettirmek işi


yüklettirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Yükletme işini yaptırmak


yükleyebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yükleyebilmek işi


yükleyebilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükleme ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Yüklemeyi becermek


yükleyici
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yükleme işini yapan kimse

2. Ağır yükleri kaldırma, taşıma veya yükleme işinde kullanılan araç


yükleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yükleme işi


yüklü

İlgili Kelimeler:

dağarcığı yüklü

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yükü olan, mahmul

2. Yapılacak işi çok olan

Örnek:

1. O çok yüklü, bu işi başkasına verelim.

1. O çok yüklü, bu işi başkasına verelim.

3. Çok çalışmayı gerektiren

Örnek:

1. Bu yılki ders programı çok yüklü.

1. Bu yılki ders programı çok yüklü.

4. Çok fazla, pek çok

Örnek:

1. Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi.

1. Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi.

5. Bir duyguyu, bir olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran

Örnek:

1. Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü ve A. Hamdi'nin kişiselliği kadar çok yanlı, zengindi.

1. Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü ve A. Hamdi'nin kişiselliği kadar çok yanlı, zengindi.

6. argo , argo , argo , argo , Çok sarhoş

7. argo , argo , argo , argo , Paralı, varlıklı

8. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Gebe


yüklüce
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Oldukça çok, bir hayli fazla


Telaffuz : yüklü'ce

yüklük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap, yük, yük odası

Örnek:

1. Öbür yana dönüyor, kocaman bir yüklüğün kapısını açıyordum.

1. Öbür yana dönüyor, kocaman bir yüklüğün kapısını açıyordum.


yüklülük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüklü olma durumu

2. Ağırlık, gerginlik

Örnek:

1. Odanın havasında acayip bir durgunluk, bir yüklülük vardı.

1. Odanın havasında acayip bir durgunluk, bir yüklülük vardı.


yüksek

İlgili Kelimeler:

yüksek atlama, yüksek basınç, yüksek fırın, yüksek fiyat, yüksek gerilim, yüksek kan basıncı, yüksek lisans, yüksekokul, yükseköğrenim, yükseköğretim, yüksek ses, yüksek sosyete, yüksek tabaka, yüksek tahsil, yüksek teknoloji, yüksek yaylak, gözü yüksekte

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı

Örnek:

1. Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.

1. Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.

2. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan

3. Güçlü, şiddetli

Örnek:

1. Yüksek basınç. Yüksek gerilim.

1. Yüksek basınç. Yüksek gerilim.

4. Etkili

Örnek:

1. Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir?

1. Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir?

5. Derece veya makamı bakımından üstün

Örnek:

1. Yüksek kurul.

1. Yüksek kurul.

6. Normal değerlerin üstünde olan

Örnek:

1. Türk milletinin karakteri yüksektir.

1. Türk milletinin karakteri yüksektir.

7. isim , isim , isim , isim , Yukarıda, üst tarafta olan yer

Örnek:

1. Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.

1. Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.

8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Erdemli, faziletli

Örnek:

1. Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar

1. Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan

Örnek:

1. Yüksek sosyete.

1. Yüksek sosyete.


yüksek atlama
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirmeye dayanan bir spor dalı


yüksek basınç
Anlamı:

1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Basınçölçerde 760 milimetre üstünde bulunan ve güzel havayı belirten hava durumu


yüksek fırın
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sanayide kullanılan, ham demir madeninin eritildiği, ısı derecesi yüksek olan fırın


yüksek fiyat
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Değerinden fazla olan fiyat

2. Değeri fazla olan fiyat


yüksek gerilim
Anlamı:

1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Otuz üç bin kilovattan elli dört bin kilovata kadar olan gerilim


yüksek kan basıncı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Hipertansiyon


yüksek lisans
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Lisans diplomasıyla doktora arasındaki akademik derece


yüksek oynamak
Anlamı:

1. kumar ve şans oyunlarına çok para ile katılmak


yüksek perdeden konuşmak
Anlamı:

1. yüksek sesle konuşmak

2. meydan okurcasına sert konuşmak

3. yapılması güç şeyleri gerçekleştirebilecekmiş gibi abartmalı konuşmak

Örnek:

1. Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık.

1. Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık.