92406 kayıt bulundu.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükletme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükleme işini yaptırmak
1. Boyuna kolumu çekip hep kabahati bana yükletiyor.
1. Boyuna kolumu çekip hep kabahati bana yükletiyor.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yükleme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Yüklemeyi becermek
1. isim , isim , isim , isim , Yükleme işini yapan kimse
2. Ağır yükleri kaldırma, taşıma veya yükleme işinde kullanılan araç
dağarcığı yüklü
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yükü olan, mahmul
2. Yapılacak işi çok olan
1. O çok yüklü, bu işi başkasına verelim.
1. O çok yüklü, bu işi başkasına verelim.
3. Çok çalışmayı gerektiren
1. Bu yılki ders programı çok yüklü.
1. Bu yılki ders programı çok yüklü.
4. Çok fazla, pek çok
1. Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi.
1. Yüklü servetini cömertçe harcamaması nedeniyle piyasada para sıkıntısı baş gösterdi.
5. Bir duyguyu, bir olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran
1. Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü ve A. Hamdi'nin kişiselliği kadar çok yanlı, zengindi.
1. Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü ve A. Hamdi'nin kişiselliği kadar çok yanlı, zengindi.
6. argo , argo , argo , argo , Çok sarhoş
7. argo , argo , argo , argo , Paralı, varlıklı
8. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Gebe
1. isim , isim , isim , isim , Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap, yük, yük odası
1. Öbür yana dönüyor, kocaman bir yüklüğün kapısını açıyordum.
1. Öbür yana dönüyor, kocaman bir yüklüğün kapısını açıyordum.
1. isim , isim , isim , isim , Yüklü olma durumu
2. Ağırlık, gerginlik
1. Odanın havasında acayip bir durgunluk, bir yüklülük vardı.
1. Odanın havasında acayip bir durgunluk, bir yüklülük vardı.
yüksek atlama, yüksek basınç, yüksek fırın, yüksek fiyat, yüksek gerilim, yüksek kan basıncı, yüksek lisans, yüksekokul, yükseköğrenim, yükseköğretim, yüksek ses, yüksek sosyete, yüksek tabaka, yüksek tahsil, yüksek teknoloji, yüksek yaylak, gözü yüksekte
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı
1. Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.
1. Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.
2. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan
3. Güçlü, şiddetli
1. Yüksek basınç. Yüksek gerilim.
1. Yüksek basınç. Yüksek gerilim.
4. Etkili
1. Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir?
1. Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir?
5. Derece veya makamı bakımından üstün
1. Yüksek kurul.
1. Yüksek kurul.
6. Normal değerlerin üstünde olan
1. Türk milletinin karakteri yüksektir.
1. Türk milletinin karakteri yüksektir.
7. isim , isim , isim , isim , Yukarıda, üst tarafta olan yer
1. Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.
1. Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.
8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Erdemli, faziletli
1. Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar
1. Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan
1. Yüksek sosyete.
1. Yüksek sosyete.
1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirmeye dayanan bir spor dalı
1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Basınçölçerde 760 milimetre üstünde bulunan ve güzel havayı belirten hava durumu
1. isim , isim , isim , isim , Sanayide kullanılan, ham demir madeninin eritildiği, ısı derecesi yüksek olan fırın
1. isim , isim , isim , isim , Değerinden fazla olan fiyat
2. Değeri fazla olan fiyat
1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Otuz üç bin kilovattan elli dört bin kilovata kadar olan gerilim
1. isim , isim , isim , isim , Lisans diplomasıyla doktora arasındaki akademik derece
1. yüksek sesle konuşmak
2. meydan okurcasına sert konuşmak
3. yapılması güç şeyleri gerçekleştirebilecekmiş gibi abartmalı konuşmak
1. Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık.
1. Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık.