Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
yuhalamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Birine `yuha` diye bağırmak

Örnek:

1. Şiir gecesinde Behçet Kemal'i yuhalamak için düzen kurduklarını işittik.

1. Şiir gecesinde Behçet Kemal'i yuhalamak için düzen kurduklarını işittik.


yuhalanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yuhalanmak işi


yuhalanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yuhalama işi yapılmak


yuhalatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yuhalatmak işi


yuhalatmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Yuhalama işini yaptırmak


yuhaya tutmak
Anlamı:

1. yuh çekmek


yük

İlgili Kelimeler:

yük arabası, yük asansörü, yükçeker, yük gemisi, yük hayvanı, yük katarı, yük odası, yük treni, yük vagonu, aşırı yük, baz yük, dökme yük, kuru yük, serbest yük, deve yükü, kar yükü, rüzgâr yükü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi

Örnek:

1. Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir.

1. Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir.

2. Bir şeyin ağırlığı

3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar

Örnek:

1. Bir araba yükü odun.

1. Bir araba yükü odun.

4. Eşya

Örnek:

1. Bütün yükü bu bavul.

1. Bütün yükü bu bavul.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev

Örnek:

1. Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz.

1. Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz.

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tedirginlik veren şey, engel

7. fizik , fizik , fizik , fizik , Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı

8. tarih , tarih , tarih , tarih , Yüz bin kuruşluk mal veya tutar

Örnek:

1. Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin.

1. Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin.

9. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Doğacak bebek

10. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Yüklük

Örnek:

1. Haydi şu yüke giriver!..

1. Haydi şu yüke giriver!..


yük altına girmek
Anlamı:

1. ağır bir görevi üzerine almak


yük arabası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yük taşıyan araba


yük asansörü
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüksek katlara yük çıkarmak için yapılan, geniş asansör


yük gemisi
Anlamı:

1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Yük taşımak için yapılan özel gemi, şilep


yük hayvanı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yük taşımada kullanılan at, eşek vb. hayvanlar


yük katarı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yük treni


yük odası
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yüklük

Örnek:

1. Yalılarda hatta sahiplerinin hiçbir gün bile girmemiş bulundukları nice yük odaları, oda gibi büyük kilerleri vardı.

1. Yalılarda hatta sahiplerinin hiçbir gün bile girmemiş bulundukları nice yük odaları, oda gibi büyük kilerleri vardı.


yük olmak
Anlamı:

1. zahmet, sıkıntı vermek

Örnek:

1. Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır.

1. Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır.

2. kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak

Örnek:

1. Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim.

1. Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim.


Ön Takı : (birine)

yük treni
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yük taşımada kullanılan tren, yük katarı, marşandiz


yük vagonu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yük taşımada kullanılan vagon


yük vurmak
Anlamı:

1. hayvana yük yüklemek


yuka
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Zayıf, ince, hafif

2. Dayanıksız

3. Derin olmayan, sığ


yukaç
Anlamı:

1. isim , isim , jeoloji , jeoloji , isim , isim , jeoloji , jeoloji , Yer katmanları kıvrımlarının tümsek bölümü, semer, ineç karşıtı


yukarı

İlgili Kelimeler:

yukarı mahalle, aşağı yukarı, başyukarı, bayır yukarı, çiviyukarı, yokuş yukarı, aşağılı yukarılı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyin üst bölümü, fevk, aşağı karşıtı

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yetkili kimse

Örnek:

1. Emir yukarıdan gelince çaresiz kaldık.

1. Emir yukarıdan gelince çaresiz kaldık.

3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Benzerleri arasında üstte bulunan

Örnek:

1. Yukarı kat.

1. Yukarı kat.

4. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Aşama, sınıf, makam bakımından ileride olan

Örnek:

1. O bizden yukarı sınıftandı.

1. O bizden yukarı sınıftandı.

5. zarf , zarf , zarf , zarf , Üst tarafa, üstteki kata, üste, yükseğe, yukarıya

Örnek:

1. Yukarı, kocasının odasına çıktı.

1. Yukarı, kocasının odasına çıktı.


yukarı mahalle
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir yerleşim bölgesinin yüksek yerlerinde oluşan mahalle


yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal
Anlamı:

1. aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık


yukarıdan
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Tepeden, üstten


yukarıdan almak
Anlamı:

1. yumuşaklık göstermemek, ağır önerilerde bulunmak, sert davranmak