92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yetiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Her iki ucuna da gerçek çiçeklerin yetiştirilebilmesi için iki büyük mermer saksı iliştirilmiş bir taş duvarla çevrelenmişti.
1. Her iki ucuna da gerçek çiçeklerin yetiştirilebilmesi için iki büyük mermer saksı iliştirilmiş bir taş duvarla çevrelenmişti.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yetiştirme işi yapılmak
1. Köşkünün arka tarafında çiçek serleri vardır, her mevsim en nadide çiçekler yetiştirilir.
1. Köşkünün arka tarafında çiçek serleri vardır, her mevsim en nadide çiçekler yetiştirilir.
2. Eğitilmek
1. İyi yetiştirilmemiş gençler hayatta hiçbir işe yaramıyorlar, kendilerini küçük görüyor ve asi oluyorlar.
1. İyi yetiştirilmemiş gençler hayatta hiçbir işe yaramıyorlar, kendilerini küçük görüyor ve asi oluyorlar.
1. isim , isim , isim , isim , Bir hayvana herhangi bir amaçla birtakım alışkanlıklar ve beceriler kazandırma işi
yetiştirme yurdu
1. isim , isim , isim , isim , Yetiştirmek işi
1. Hepimiz Mustafa Kemal'e borçluyuz. Onun en büyük gazası ve gaziliği bizim mesleğimizi yetiştirmesindedir.
1. Hepimiz Mustafa Kemal'e borçluyuz. Onun en büyük gazası ve gaziliği bizim mesleğimizi yetiştirmesindedir.
2. Birinin koruyuculuğunda yetişen kimse
1. isim , isim , isim , isim , Anne ve babası olmayan veya anne ve babası tarafından bırakılan, haklarında koruma kararı alınan, 7-18 yaşlarındaki çocukların barındırılıp yetiştirildiği eğitim kurumu, çocuk yuvası
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Birini, bir şeyi gitmekte veya gitmek üzere olan bir kimse veya şeye ulaştırmak, ulaşmasını sağlamak
2. Vaktinde hazır olmasını sağlamak, tamamlamak, bitirmek
1. Kitabı önümüzdeki aya yetiştireceğim.
1. Kitabı önümüzdeki aya yetiştireceğim.
3. Birini gerekli bir iş için tam zamanında bir yere götürmek
1. Hastayı doktora yetiştirmek.
1. Hastayı doktora yetiştirmek.
4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Üretmek, büyütmek, geliştirmek
1. Evlerinin bahçesinde bir iki elma, erik ağacı yetiştirirler.
1. Evlerinin bahçesinde bir iki elma, erik ağacı yetiştirirler.
5. İletmek, duyurmak
6. Sağlayıp vermek
1. Sigara yakmak isteyenlere kibrit yetiştirir.
1. Sigara yakmak isteyenlere kibrit yetiştirir.
7. -i , -i , -i , -i , Yetmesini sağlamak
1. Cephemiz susuz, kuru ekmek ve benzini güç yetiştiriyoruz.
1. Cephemiz susuz, kuru ekmek ve benzini güç yetiştiriyoruz.
8. -i , -i , -i , -i , Aceleyle ulaştırmak
9. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Söylenmemesi gereken bir şeyi birine hemen söylemek
1. Hiç kalır mı? Ertesi gün valiye yetiştirdiler.
1. Hiç kalır mı? Ertesi gün valiye yetiştirdiler.
10. -i , -i , mecaz , mecaz , -i , -i , mecaz , mecaz , Çocuğun gelişip büyümesine özen göstermek
1. Munise'yi güzel ahlaklı bir kadın olarak yetiştirecektim.
1. Munise'yi güzel ahlaklı bir kadın olarak yetiştirecektim.
11. -i , -i , mecaz , mecaz , -i , -i , mecaz , mecaz , Eğitim, öğrenim sağlamak
1. isim , isim , isim , isim , Otorite
1. Saçmalama özgürlüğüme hiç kimsenin, hiçbir yetkenin karışamayacağına sevindim.
1. Saçmalama özgürlüğüme hiç kimsenin, hiçbir yetkenin karışamayacağına sevindim.
2. Yeterliğine herkesi inandırarak bir kimsenin kendisine sağladığı itaat ve güven, otorite, sulta, velayet
yetki belgesi, yetki devri, yetki gasbı, sınırsız yetki, takdir yetkisi, yargı yetkisi, yasama yetkisi
1. isim , isim , isim , isim , Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet
1. Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmişti.
1. Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmişti.
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Bir makam veya organ adına bir işi, bir konuyu yürütmekle görevli olunduğunu gösteren belge
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Bir makam veya organın sahip olduğu yetkileri başka bir makam veya organa devretmesi
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Hukuki bir işlemin yetkisiz bir kimse tarafından ele geçirilmesi
yetkili merci, yetkili servis, yetkili yargıç
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Herhangi bir işte yetkisi olan (kimse), salahiyetli, salahiyettar
1. Fabrikanın bir yetkilisi onlara açıklamalar yapıyordu.
1. Fabrikanın bir yetkilisi onlara açıklamalar yapıyordu.
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Mezun
1. yetkisini kullanma imkânını vermek
1. Fakat kendileri gelmeden önce, bir küçük pürüzü gidermek konusunda da yetkili kıldılar.
1. Fakat kendileri gelmeden önce, bir küçük pürüzü gidermek konusunda da yetkili kıldılar.
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Sorumlu ve yetkili makam
1. isim , isim , isim , isim , Ticari kuruluşların çeşitli bölgelerde kendilerini temsil etmeleri amacıyla görevlendirdikleri işletme
2. Alıcıların aldıkları ürünleri kurma, bakımlarını yapma, meydana gelen bozuklukları giderme gibi görevleri olan işletme
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Bir davayı görmekle ve yürütmekle sorumlu ve ehliyetli hâkim
1. isim , isim , isim , isim , Yetkili yargıç olma durumu
2. Yetkili yargıcın yaptığı iş