92406 kayıt bulundu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Gerektiği kadar, gereğince, istenildiği kadar, yeter sayıda, kararında
1. Rahmi psikolojik savaş sessizliğini yeterince uzattıktan sonra özür diler gibi konuştu.
1. Rahmi psikolojik savaş sessizliğini yeterince uzattıktan sonra özür diler gibi konuştu.
Telaffuz : yeteri'nce
yeterli beslenme
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgisi olan, kifayetli, ehliyetli
2. Bir görevi, işlevi yerine getirme gücü olan, etkisi olan
3. Gereksinimlere cevap veren, ihtiyaçları karşılayan
1. Yeterli çadırları var mı?
1. Yeterli çadırları var mı?
1. isim , isim , isim , isim , Vücudun yaşaması ve çalışmasını sürdürebilmesi için gerekli enerjinin karbonhidrat, yağ ve proteinlerden sağlanması işi
yeterlik belgesi, yeterlik eğitimi, yeterlik fiili, yeterlik önergesi, yeterlik sınavı
1. isim , isim , isim , isim , Yeterlilik
1. isim , isim , isim , isim , Belli bir alanda uzman olunduğunu belirten belge
1. isim , isim , eğitim bilimi , eğitim bilimi , isim , isim , eğitim bilimi , eğitim bilimi , Bir görev dalında veya belli bir konuda ön bilgili ve yetenekli kişilerin, bu bilgi ve yeteneklerini güçlendirmeye yarayan eğitim
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Olumlusu, herhangi bir fiilin -e zarf-fiil eki ve bilmek fiil kökünün birleşmesiyle ortaya çıkan ve yeterlik kavramı veren, olumsuzu ise herhangi bir fiilin -e zarf-fiil eki ile -me olumsuzluk ekinin birleşmesiyle oluşan ve yetersizlik kavramı veren birleşik fiil: Söyleyebilmek, yapabilmek, yapamamak gibi
1. isim , isim , isim , isim , Bir konu üzerindeki konuşmaların yeterli olduğunu bildirmek için toplantı başkanına verilen yazı
1. isim , isim , isim , isim , Devlet görevlisi olarak alınmada ve bu görevde yükselmede uygulanan sınav
2. eğitim bilimi , eğitim bilimi , eğitim bilimi , eğitim bilimi , Üniversitede doktora derslerini başarıyla tamamladıktan sonra doktora tezi alabilmek için girilen sınav
1. isim , isim , isim , isim , Yeterli olma durumu, yeterlik
2. Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgi, ehliyet, yeterlik
3. Görevini yerine getirme gücü, kifayet, yeterlik
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gerekli bilgi ve yeteneği olmayan, yeterliği olmayan, kifayetsiz, ehliyetsiz
2. Eksiği olan, yetecek kadar olmayan
3. Gereken, istenen niteliği olmayan
1. Karşılığı olmayan, içeriksiz ve yetersiz bir sözcüktür mutluluk.
1. Karşılığı olmayan, içeriksiz ve yetersiz bir sözcüktür mutluluk.
4. Verimli olmayan
5. İşlevini tam olarak yapamayan (organ, alet vb.)
mitral yetersizlik, beslenme yetersizliği, konuşma yetersizliği, protein yetersizliği
1. isim , isim , isim , isim , Yetersiz olma durumu, kifayetsizlik
1. Bazı işlerde konuşmanın yasak edilmesi, dilin toptan yetersizliğini belgelemez.
1. Bazı işlerde konuşmanın yasak edilmesi, dilin toptan yetersizliğini belgelemez.
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , İnsanda bulunan, bir şey yapabilme yeteneği, kuvve, meleke
1. Aklımız fikrimiz hep insanda, yetilerimizi var gücümüzle çoğaltıp onun rahatlığına çalışıyoruz.
1. Aklımız fikrimiz hep insanda, yetilerimizi var gücümüzle çoğaltıp onun rahatlığına çalışıyoruz.
2. ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , Bellek, usa vurma, algılama veya imgeleme gibi insanın doğuştan gelen zihin güçlerinden herhangi biri, meleke
aklı yetik
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Yetişmiş, erişmiş, büyümüş
2. Bilgili, olgun (kimse)
yetimhane
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Babası ölmüş olan (çocuk), babasız
Lisan : Arapça yetīm
1. isim , isim , isim , isim , Yetim çocukların barındırıldığı, bakıldığı yer
1. Yetimhanede başkumandandan bir telgraf buldum.
1. Yetimhanede başkumandandan bir telgraf buldum.
Lisan : Arapça yetīm + Farsça ḫāne
Telaffuz : yetimha:ne
1. öksüzün karnına vurmuşlar (öksüzü dövmüşler) `vay arkam` demiş
1. isim , isim , isim , isim , Yetim olma durumu, babasızlık
1. Eşyam mektebe geldiği andan itibaren artık hayata benim için ebedî yalnızlık, ebedî yetimlik ikinci defa tahakkuk etmiş oluyordu.
1. Eşyam mektebe geldiği andan itibaren artık hayata benim için ebedî yalnızlık, ebedî yetimlik ikinci defa tahakkuk etmiş oluyordu.
1. -le , -le , -le , -le , Yetinme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Çok işte ne yapıyorsak onu yapıp bunda da gerçekliği belirlemekle yetinebiliriz.
1. Çok işte ne yapıyorsak onu yapıp bunda da gerçekliği belirlemekle yetinebiliriz.
2. Yetinme becerisi bulunmak