Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
yerleşilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yerleşme işine konu olmak veya yerleşme işi yapılmak


yerleşim

İlgili Kelimeler:

yerleşim alanı, yerleşim belgesi, yerleşim merkezi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleşme, iskân


yerleşim alanı
Anlamı:

1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Yerleşim merkezi


yerleşim belgesi
Anlamı:

1. Yurttaşların bazı resmî işlerini yürütürken gerekli olan, oturdukları yerin muhtarından aldıkları belge, konut belgesi, ikametgâh kâğıdı, ikametgâh ilmühaberi


yerleşim merkezi
Anlamı:

1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , İl, ilçe, köy gibi halkın bir arada yaşadığı yerler, yerleşim alanı, meskûn mahal

Örnek:

1. Yerleşim merkezlerinde hız sınırı azami 50 kilometredir.

1. Yerleşim merkezlerinde hız sınırı azami 50 kilometredir.


yerleşke
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir üniversitenin genellikle kent dışında derslik, öğrenci yurdu gibi her türlü yapı ve etkinlik alanlarıyla toplu bir biçimde bulunduğu yer, kampüs


yerleşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleşmek işi

Örnek:

1. Emektar makinenin tozlarını silip masaya yerleşmeye karar verdim.

1. Emektar makinenin tozlarını silip masaya yerleşmeye karar verdim.

2. Yerleşim alanı veya merkezi

Örnek:

1. Boğaziçi köyleri, İstanbul'la ancak deniz yoluyla bağlanan kopuk yerleşmelerdi.

1. Boğaziçi köyleri, İstanbul'la ancak deniz yoluyla bağlanan kopuk yerleşmelerdi.


yerleşmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak

Örnek:

1. Bu taş buraya adamakıllı yerleşmiş.

1. Bu taş buraya adamakıllı yerleşmiş.

2. Yer bulup oturmak

Örnek:

1. Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler.

1. Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler.

3. Çalışmak üzere bir iş yerine başlamak

Örnek:

1. Oğlu bankaya yerleşmiş.

1. Oğlu bankaya yerleşmiş.

4. Bir yerde oturmaya, yaşamaya başlamak

Örnek:

1. Rıza böylece ahırın üst katındaki dairesine yerleşti.

1. Rıza böylece ahırın üst katındaki dairesine yerleşti.

5. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eşyayı yerli yerine koymak

Örnek:

1. Taşındık, ama daha yerleşemedik.

1. Taşındık, ama daha yerleşemedik.

6. Rahat bir biçimde oturmak

Örnek:

1. Koltuğa iyice yerleşti.

1. Koltuğa iyice yerleşti.

7. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Yaygın duruma gelmek, tutunmak

Örnek:

1. Demokrasinin ne suretle yerleşip kalabileceği hakkında garip fikirleri vardır.

1. Demokrasinin ne suretle yerleşip kalabileceği hakkında garip fikirleri vardır.

8. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Alışılmak, kullanılır olmak

Örnek:

1. Birtakım yeni kelimeler zamanla yerleşiyor.

1. Birtakım yeni kelimeler zamanla yerleşiyor.

9. Sınav sonucuna göre herhangi bir eğitim kurumunda okumaya hak kazanmak, okumaya başlamak


yerleştirebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleştirebilmek işi


yerleştirebilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yerleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?

1. Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?

2. Yerleştirmeyi becermek


yerleştirilebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleştirilebilmek işi


yerleştirilebilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yerleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Köy, birdenbire ayaklanıp kırk günlük yola gitmiş gibi uzaktadır, iki avucun orta yerine yerleştirilebilecek kadar ufacıktır.

1. Köy, birdenbire ayaklanıp kırk günlük yola gitmiş gibi uzaktadır, iki avucun orta yerine yerleştirilebilecek kadar ufacıktır.


yerleştirilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleştirilmek işi


yerleştirilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Yerleştirme işine konu olmak


yerleştirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerleştirmek işi

Örnek:

1. Sözünü ettiği her hayvanı bu sınıflardan birine yerleştirmeye eğilimlidir.

1. Sözünü ettiği her hayvanı bu sınıflardan birine yerleştirmeye eğilimlidir.

2. Yurtlandırma, iskân


yerleştirmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Yerleşmesini sağlamak

Örnek:

1. Düven tahtasının altına çakmak taşlarını yerleştiriyordu.

1. Düven tahtasının altına çakmak taşlarını yerleştiriyordu.

2. Yerine koymak

Örnek:

1. Selim, eşyasını toplayıp gene kayığa yerleştirdi.

1. Selim, eşyasını toplayıp gene kayığa yerleştirdi.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tokat, şamar vurmak

Örnek:

1. Herife bir tokat yahut bir yumruk yerleştiremediğine bile yandı durdu.

1. Herife bir tokat yahut bir yumruk yerleştiremediğine bile yandı durdu.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Söz veya cevabı tam sırasında söylemek


yerli

İlgili Kelimeler:

yerli dolap, yerli malı, yerli yerinde, yerli yerine, yerli yersiz, baba yerli

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Taşınamayan, başka yere götürülemeyen

Örnek:

1. Yerli dolap. Yerli sedir.

1. Yerli dolap. Yerli sedir.

2. Yurt içinde yapılan veya bir yurdun kendine özgü niteliklerini taşıyan

Örnek:

1. Yerli halıları gördüm, koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu.

1. Yerli halıları gördüm, koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu.

3. Belli bir bölgede yetişen, otokton

Örnek:

1. Yerli muz. Yerli meyve.

1. Yerli muz. Yerli meyve.

4. Bir yerin ilk sakini olan, otokton

5. Oturduğu bölgede doğup büyüyen, ataları da orada yaşamış olan

Örnek:

1. Daha önceki gidişinde kendini yerli halka sevdirmişti.

1. Daha önceki gidişinde kendini yerli halka sevdirmişti.

6. Amerika, Avustralya ve Afrika'nın uygarlıktan uzak, ilkel biçimde yaşayan kimi halklarına verilen ad


yerli dolap
Anlamı:

1. isim , isim , mimarlık , mimarlık , isim , isim , mimarlık , mimarlık , Gömme dolap


yerli malı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ülkede yetiştirilen veya üretilen sebze, meyve veya malların hepsi


yerli yerinde
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Eskiden olduğu yerde

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Uygun, yakışır bir biçimde, gerektiği gibi


yerli yerinde olmak
Anlamı:

1. eskiden olduğu yerde bulunmak

Örnek:

1. ... birçok yalılar ve köşklerse ... şimdi sazları ve sözleri susmuş olmakla beraber yine yerli yerindeydi.

1. ... birçok yalılar ve köşklerse ... şimdi sazları ve sözleri susmuş olmakla beraber yine yerli yerindeydi.

2. uygun, yakışır olmak


yerli yerine
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Kendine ait olan yere

Örnek:

1. Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır.

1. Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır.


yerli yerine oturmak
Anlamı:

1. uygun düşmek

Örnek:

1. Her şey denk düşüyor, müthiş bir düzenle yerli yerine oturuyordu.

1. Her şey denk düşüyor, müthiş bir düzenle yerli yerine oturuyordu.


yerli yersiz
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Uygun zamanı olup olmadığı düşünülmeden

2. Ulu orta

Örnek:

1. Sağa sola yerli yersiz sataşıyordu.

1. Sağa sola yerli yersiz sataşıyordu.


yerlileşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yerlileşmek işi