92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Hafiflemek
1. -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , Hafif duruma getirmek, hafifletmek
1. -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , -i , -i , halk ağzında , halk ağzında , Hafifsemek
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Daha iyi, daha üstün
1. isim , isim , isim , isim , Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
1. Seni bu derece derin bir ızdıraba, karanlık bir yeise düşüren şey nedir?
1. Seni bu derece derin bir ızdıraba, karanlık bir yeise düşüren şey nedir?
Lisan : Arapça yeʾs
1. üzüntü çekmek, kahrolmak
1. Bu kelimeyi işitince derin bir yeis, anlatılmaz bir elem duyarım.
1. Bu kelimeyi işitince derin bir yeis, anlatılmaz bir elem duyarım.
1. umutsuz, üzüntülü olmak
1. Omuzları bir ihtiyar gibi çökmüş, sesi yeise bürünmüş, kendi kendine söyleniyordu.
1. Omuzları bir ihtiyar gibi çökmüş, sesi yeise bürünmüş, kendi kendine söyleniyordu.
1. çok üzülmek
1. Şimdi bu ümidin boşa çıktığını anlayınca birden yeise kapıldı.
1. Şimdi bu ümidin boşa çıktığını anlayınca birden yeise kapıldı.
yekdiğeri, yeknesak, yekpare, yekvücut, ciharıyek, düyek, hepyek, pencüyek, şeşyek, yeke yek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir, tek
Lisan : Farsça yek
1. zamir , zamir , eskimiş , eskimiş , zamir , zamir , eskimiş , eskimiş , Bir diğeri, ötekisi
1. Yavaş yavaş başlarını kaldırıp yekdiğerinin yüzüne baktılar, ikisinin de gözleri parıldadı.
1. Yavaş yavaş başlarını kaldırıp yekdiğerinin yüzüne baktılar, ikisinin de gözleri parıldadı.
Telaffuz : ye'kdiğeri
boyunduruk yeke
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Kayıkta dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , İri, kocaman
Lisan : Rumca
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak
1. Nihayet içlerinden biri yekindi, okumakta devam etti, ötekiler sustular.
1. Nihayet içlerinden biri yekindi, okumakta devam etti, ötekiler sustular.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gereğinden fazla gayret sarf etmek
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Tekdüze
1. Belki de dünyanın hayatı bizimkinden daha monoton, daha yeknesak ve bilhassa daha tekrarlıdır.
1. Belki de dünyanın hayatı bizimkinden daha monoton, daha yeknesak ve bilhassa daha tekrarlıdır.
Lisan : Farsça yek + Arapça nesaḳ
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün
1. Pencerelerin karşı duvarı yerden tavana kadar yekpare aynayla örtülüydü.
1. Pencerelerin karşı duvarı yerden tavana kadar yekpare aynayla örtülüydü.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Tek parça olarak, bütün olarak
1. Tarih, yekpare görülecek, topyekûn sevilecek yahut da nefret edilecek bir şey değildir.
1. Tarih, yekpare görülecek, topyekûn sevilecek yahut da nefret edilecek bir şey değildir.
Lisan : Farsça yek + pāre
Telaffuz : yekpa:re
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Düz
2. Bir, aynı düzeyde, eşit
Lisan : Farsça yeksān
Telaffuz : yeksa:n
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Tek, eşsiz
Lisan : Farsça yektā
Telaffuz : yekta:
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Birden, birdenbire, ansızın
1. Sabunlu elleriyle kapıyı açıp da kâhya kadın, selam sabahtan evvel, yekten ona, Rabia'yı niçin öğleden sonra dersten alıkoyduğunu sorunca şaşırdı.
1. Sabunlu elleriyle kapıyı açıp da kâhya kadın, selam sabahtan evvel, yekten ona, Rabia'yı niçin öğleden sonra dersten alıkoyduğunu sorunca şaşırdı.
2. Durup dururken
Telaffuz : ye'kten