92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Kelimede birbirine yakın olan ünsüzlerin yer değiştirmesi: köprü > körpü vb
1. isim , isim , isim , isim , Önemli kişi, kurum veya kuruluşları her türlü saldırıya karşı koruma işi
2. Önemli kişileri her türlü saldırıya karşı korumakla görevli kimse
1. nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , Yakınma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yakın bir yerde
1. Yakında mı oturuyorsunuz?
1. Yakında mı oturuyorsunuz?
2. Çok geçmeden
1. Yakında görüşürüz.
1. Yakında görüşürüz.
3. Son günlerde
1. Yakında mı geldiniz?
1. Yakında mı geldiniz?
uzaktan yakından
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yakın bir yerden, yakın olarak
1. Yakından bakılırsa iyi görülür.
1. Yakından bakılırsa iyi görülür.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok dikkatli, titiz bir biçimde
1. Hükûmet gibi müttefik kuvvetlerin ajanları da olayları yakından gözetliyorlardı.
1. Hükûmet gibi müttefik kuvvetlerin ajanları da olayları yakından gözetliyorlardı.
1. bir kimseyi, bir şeyi bütün özellikleriyle bilmek veya tanımak
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Kesin olarak, iyice
1. Hatta yakinen biliyorlardı ki öyle ufaktan bir aileye mensup değildi.
1. Hatta yakinen biliyorlardı ki öyle ufaktan bir aileye mensup değildi.
2. Tamamıyla
Lisan : Arapça yaḳīnen
Telaffuz : yaki:nen
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yakın yerlerde, çevrede
1. Yakınlarda lokanta var mı?
1. Yakınlarda lokanta var mı?
2. Son zamanlarda
1. Bu yakınlarda onu hiç görmedim.
1. Bu yakınlarda onu hiç görmedim.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Yakınlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Yakınlaşmak işi
1. Zenginliğe doğru kendimde bir yakınlaşma duyar, elmaslı, kürklü kadınlara sokulmak isterdim.
1. Zenginliğe doğru kendimde bir yakınlaşma duyar, elmaslı, kürklü kadınlara sokulmak isterdim.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yakın bir duruma gelmek, yaklaşmak
1. Yer çok aşağılarda kalmış, gök yakınlaşmış gibime gelirdi.
1. Yer çok aşağılarda kalmış, gök yakınlaşmış gibime gelirdi.
2. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Aralarındaki ilgi, sevgi daha güçlü bir duruma gelmek
1. Doktor Hikmet'i, onlara büsbütün yakınlaşmaktan, onlarla dilediği gibi haşır neşir olmaktan menediyordu.
1. Doktor Hikmet'i, onlara büsbütün yakınlaşmaktan, onlarla dilediği gibi haşır neşir olmaktan menediyordu.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yakınlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Yakınlaştırmaya gücü yetmek
1. isim , isim , isim , isim , Yakınlaştırmak işi
1. Oysa başka şartlar altında bizi birbirimize yakınlaştırması beklenen bu davranış benzerliği, sonunda yollarımızı kesinkes ayıracaktı.
1. Oysa başka şartlar altında bizi birbirimize yakınlaştırması beklenen bu davranış benzerliği, sonunda yollarımızı kesinkes ayıracaktı.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Yakın bir duruma getirmek, yaklaştırmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Aralarında sıkı ilgi veya duygusal bağ oluşturmak
1. Kadının hastalığı esnasındaki hizmetlerim bizi birbirimize yakınlaştırmıştı.
1. Kadının hastalığı esnasındaki hizmetlerim bizi birbirimize yakınlaştırmıştı.
yakınlık derecesi, yakınlık eylemi, yakınlık fiili, akla yakınlık, cana yakınlık
1. isim , isim , isim , isim , Yakın olma durumu
1. Ayrı ayrı anlıyorum da aralarında ne yakınlık var, çıkaramadım.
1. Ayrı ayrı anlıyorum da aralarında ne yakınlık var, çıkaramadım.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Duygusal bağ veya akrabalık ilişkisi
1. isim , isim , isim , isim , Akrabalık ilişkisi içindeki sıra
2. toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , Sosyal grup içinde kişileri bir merkez etrafında toplama, kohezyon
1. birine karşı sevgi veya ilgi duymak
1. İkisi de birbirlerine yakınlık duyuyorlardı.
1. İkisi de birbirlerine yakınlık duyuyorlardı.