Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
üst küme
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , İçinde bulunulan lig maçlarının bir üst ligi


üst kurul
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kendilerine bağlı kurum veya kuruluşların yaptıkları işleri denetleyen ve onaylayan üst bir birim


üst perdeden
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Yüksekten

Örnek:

1. Ama bu kez bir ricada bulunmaktan ziyade icazet verircesine üst perdeden çıkmıştı sesi.

1. Ama bu kez bir ricada bulunmaktan ziyade icazet verircesine üst perdeden çıkmıştı sesi.


üst perdeden konuşmak
Anlamı:

1. üstünlük taslayarak söz söylemek

Örnek:

1. Sen böyle üst perdeden konuşuyorsun çünkü etrafındaki o çomarlara güveniyorsun.

1. Sen böyle üst perdeden konuşuyorsun çünkü etrafındaki o çomarlara güveniyorsun.


üst sınıf
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir üst sınıf veya ileri sınıf

2. toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , toplum bilimi , Toplumda sosyal ve ekonomik açıdan ileri düzeyde olan insan topluluğu


üst tabaka
Anlamı:

1. isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , isim , isim , toplum bilimi , toplum bilimi , İleri gelenler sınıfı


üst tarafı
Anlamı:

1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Olup olacağı, sonuç olarak


üst üste
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok kalabalık, sıkışık

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Birbirinin üstüne konulmuş bir biçimde

Örnek:

1. Bir gün üst üste yığılmış paketleri göstererek buyurun, dediler, hepsi hazır.

1. Bir gün üst üste yığılmış paketleri göstererek buyurun, dediler, hepsi hazır.

3. zarf , zarf , zarf , zarf , Birbiri arkasından

Örnek:

1. Bir kitabım için üst üste ödüllendirildiğim zamanlarım oldu.

1. Bir kitabım için üst üste ödüllendirildiğim zamanlarım oldu.


üst üste gelmek
Anlamı:

1. çakışmak

Örnek:

1. Yaşam çizgileri bir rastlantı sonucu üst üste geldiğinde yağmur sonrası serinliğinde birlikte yürüyecekler.

1. Yaşam çizgileri bir rastlantı sonucu üst üste geldiğinde yağmur sonrası serinliğinde birlikte yürüyecekler.


usta

İlgili Kelimeler:

ustabaşı, usta işi, lonca ustası, sohbet ustası, söz ustası

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir zanaatı gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimse

Örnek:

1. Nöbetçi, ustanın anasına ters ters baktı.

1. Nöbetçi, ustanın anasına ters ters baktı.

2. Zanaat öğreticisi

3. Zanaatçılar için unvan

Örnek:

1. Üzeyir usta yoldan geçmeyeceğimizi söyledi.

1. Üzeyir usta yoldan geçmeyeceğimizi söyledi.

4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eli uz, işinin eri, becerikli, mahir

Örnek:

1. Bunların hepsi de çok güzel sesli ve oyunun en ustaları arasından seçildi.

1. Bunların hepsi de çok güzel sesli ve oyunun en ustaları arasından seçildi.

5. tarih , tarih , tarih , tarih , Osmanlı Devleti'nde saraydaki cariye ve hizmetlilerin kıdemlisi

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Akıl veren veya öğreten kimse

Örnek:

1. Kız sana bir hâl olmuş, kim senin ustan?

1. Kız sana bir hâl olmuş, kim senin ustan?


Lisan : Farsça ustād

usta elinden çıkmak
Anlamı:

1. işinin ehli olan bir kimse tarafından yapılmak

Örnek:

1. Sırtında koyu lacivert, usta elinden çıkmış bir kostüm.

1. Sırtında koyu lacivert, usta elinden çıkmış bir kostüm.


usta işi
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eli uz, işinin ehli olan bir kimse tarafından yapılan

Örnek:

1. Bir gün altında imzası, usta işi bir şiir yayımlayarak kendisini avuttu.

1. Bir gün altında imzası, usta işi bir şiir yayımlayarak kendisini avuttu.


usta olmak
Anlamı:

1. usta duruma gelmek

Örnek:

1. Birkaç yıl çalışıp usta olduktan sonra ücret alırsın, dedi.

1. Birkaç yıl çalışıp usta olduktan sonra ücret alırsın, dedi.


ustabaşı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir iş yerinde çalışan ustaların başı olan ve onları denetleyen kimse

Örnek:

1. Ustabaşı Salih Ağa, iri yumruğunu göğsüne vurarak...

1. Ustabaşı Salih Ağa, iri yumruğunu göğsüne vurarak...


Telaffuz : usta'başı

ustaca
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ustaya yakışan

Örnek:

1. Her zamanki gibi ustaca makyaj sayesinde yüzümü iyice benzetmişti.

1. Her zamanki gibi ustaca makyaj sayesinde yüzümü iyice benzetmişti.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (usta'ca) El uzluğu ile, ustalıkla, ustacasına

Örnek:

1. Eve girişinden beri eksilmeyen gülüşü genişliyor, ellerini hızlı hızlı ovuşturuyor, ustaca çocuklaşıyor.

1. Eve girişinden beri eksilmeyen gülüşü genişliyor, ellerini hızlı hızlı ovuşturuyor, ustaca çocuklaşıyor.

3. zarf , zarf , zarf , zarf , (usta'ca) Kurnazlıkla


ustacasına
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ustaca


Telaffuz : usta'casına

üstadane
Anlamı:

1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Üstatça

Örnek:

1. Gayet muntazam ve üstadane bir takip planı yapmıştım.

1. Gayet muntazam ve üstadane bir takip planı yapmıştım.


Lisan : Farsça ustādāne

Telaffuz : üsta:da:ne

ustalaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Ustalaşmak durumu


ustalaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir işi yapmakta usta durumuna gelmek


ustalık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Usta olma durumu

2. Beceriklilik, el uzluğu, maharet

Örnek:

1. Balık adamlıkta yirmi yıllık tecrübesine, ustalık ve alışkanlığına rağmen bir tuhaf heyecan duyuyordu.

1. Balık adamlıkta yirmi yıllık tecrübesine, ustalık ve alışkanlığına rağmen bir tuhaf heyecan duyuyordu.


ustalıkla
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ustaca

Örnek:

1. Bunların üzerinden ustalıkla atlayarak gemiye doğru yürüdü.

1. Bunların üzerinden ustalıkla atlayarak gemiye doğru yürüdü.

2. Kurnazca

Örnek:

1. Onlar huylarını ya bilmez ya açığa vurmaz ya ustalıkla gizler ya sarahatle duyurmaz ve bizi aldatabilirler.

1. Onlar huylarını ya bilmez ya açığa vurmaz ya ustalıkla gizler ya sarahatle duyurmaz ve bizi aldatabilirler.


Telaffuz : ustalı'kla

ustalıklı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ustalıkla yapılmış

Örnek:

1. Frenkler yemek pişirme sanatına, güzel, leziz ve ustalıklı yemeklerle uğraşmaya gastronomi diyorlar.

1. Frenkler yemek pişirme sanatına, güzel, leziz ve ustalıklı yemeklerle uğraşmaya gastronomi diyorlar.


ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur
Anlamı:

1. babamın adı Hıdır, elimden gelen budur


üstat
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse

Örnek:

1. Bir de baktık üstat muzip muzip o beyti ezberden okuyor.

1. Bir de baktık üstat muzip muzip o beyti ezberden okuyor.

2. ünlem , ünlem , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , ünlem , ünlem , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Genellikle erkekler arasında senli benli konuşmada kullanılan bir seslenme sözü

Örnek:

1. Üstat! Nasılsınız?

1. Üstat! Nasılsınız?


Lisan : Farsça ustād

Telaffuz : üsta:dı

üstatça
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Üstat gibi, üstadın yaptığına benzer bir biçimde, üstadane


Telaffuz : üsta'tça