92406 kayıt bulundu.
uçsuz bucaksız
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ucu, sonu olmayan
1. Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü.
1. Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sonu görülmeyecek kadar geniş olan
1. Şehir, uzaktan bir dağın eteğinde uçsuz bucaksız bir bahçe gibi görünüyor.
1. Şehir, uzaktan bir dağın eteğinde uçsuz bucaksız bir bahçe gibi görünüyor.
2. Çok fazla, pek çok
1. Erkek aşkı öyle uçsuz bucaksızdır ki / Olmaz bunun sonuncusu veyahut ilki
1. Erkek aşkı öyle uçsuz bucaksızdır ki / Olmaz bunun sonuncusu veyahut ilki
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir baştan bir başa
1. Biz bu yolları uçtan uca yaylılarla birkaç defa aşmıştık.
1. Biz bu yolları uçtan uca yaylılarla birkaç defa aşmıştık.
1. isim , isim , isim , isim , İkisi arkada, biri önde üç tekerleği olan, çocukların düşmeden binmesi için yapılmış araç
2. Triportör
Telaffuz : ü'çteker
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , İslam hukukuna göre kocanın üçerli aralıklarla üç kez `boş ol` sözünü tekrarlayıp boşanma konusundaki kararlılığını göstererek karısını boşaması
1. isim , isim , isim , isim , Birkaç kişi arasında oynanan ve uçmayan şeyleri de uçar gibi göstererek şaşırtma temeline dayanan bir çocuk oyunu
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sonucu belli olmayan
1. başı sonu olmamak
1. Ucu bucağı görünmeyen okyanusların karanlık dalgaları üzerinde avare yüzen bir çöp gibi yalnız.
1. Ucu bucağı görünmeyen okyanusların karanlık dalgaları üzerinde avare yüzen bir çöp gibi yalnız.
1. başı sonu olmayan, sınırsız, sonsuz
1. Nevin, içinde ucu bucağı kayıp bir boşluk duydu.
1. Nevin, içinde ucu bucağı kayıp bir boşluk duydu.
2. Bir ucu yok, bucağı yok harabedeydim / Soğuk mehtap karanlığa kefen sarardı.
2. Bir ucu yok, bucağı yok harabedeydim / Soğuk mehtap karanlığa kefen sarardı.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sonucu belli olan, seçenekleri bulunmayan
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Ancak, en son kertede
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan
1. Bakımsızlıktan, pislikten yaralı bereli, karınları şiş, yüzleri sarı, sıska iki ucube hâlinde süründükten sonra ölmüşler.
1. Bakımsızlıktan, pislikten yaralı bereli, karınları şiş, yüzleri sarı, sıska iki ucube hâlinde süründükten sonra ölmüşler.
Lisan : Arapça uʿcūbe
Telaffuz : ucu:be
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok acayip, garip, uçuk kaçık
Lisan : Arapça uʿcūbe'den
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Uğur böceği
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uçma yeteneği veya özelliği olan
2. Düşük sıcaklıkta hızla buharlaşma özelliği olan
3. isim , isim , isim , isim , Pilot
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Ateşli hastalıklar, ruhsal bunalımlar veya korku sonucu genellikle dudakta beliren kabarcık
uçuk kaçık
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uçmuş, soluk
1. Musikimiz, bizim durgun ruhumuzun, sakin düşüncelerimizin, uçuk benzimizin tercümanıdır.
1. Musikimiz, bizim durgun ruhumuzun, sakin düşüncelerimizin, uçuk benzimizin tercümanıdır.
2. Açık (renk)
1. Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık.
1. Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık.
3. Hafif, belirsiz
1. Ruhsar Hanım uçuk bir gülümsemeyle kapıya süzüldü gitti, birkaç saat içinde birkaç yıl daha yaşlanıvermiş kadıncağız.
1. Ruhsar Hanım uçuk bir gülümsemeyle kapıya süzüldü gitti, birkaç saat içinde birkaç yıl daha yaşlanıvermiş kadıncağız.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Abartılı, çok yüksek, çok fazla
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Deli dolu
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Deli dolu
1. Uçuk kaçık fikirleri de büyük ölçüde terk etti.
1. Uçuk kaçık fikirleri de büyük ölçüde terk etti.